Yetişme olgusu, hayatımızın hemen her evresinde karşı karşıya kaldığımız, kendi kendini yenileyen iyi huylu hücrelerimizin bizleri kötü huylu hücrelerden korumaya çalışan savaşımlarına benzer.
Türkiye müzik uğraşanları zümresi olarak müzik açısından yaşadığımız içsel çatışmalar, bize tarihimizin bir mirasıdır. Mirasımız ve günümüz uzantıları hakkında yıllardır süregelen tartışmalar hala belli bir düzeye oturma yükseltisini gösterememiştir.
Türk-Batı diye debelleşirken buna bir de arabesk dahil oldu. Arabesk öğütüldü, popüler müzik çıktı. Şimdi popüler müzik öğütülüyor arabeskin kuytu köşelerinde. Bizler ise hala içimizdeki müzikal savaşı öğütemedik. Herkesin kendine göre bir söylemi var.
Bu söylemler bizim neslimizle bitip, uluslararası müzik arenasında ses getirecek gibi de görünmüyor.
Objektif bakış açımızın geliştirilmesini engelliyen, olgunlaşmamış bir şeyler var kültürümüzün hemen her alanında.
Demokrasi eksikliği bu olsa gerek.
Ağırcılar-hafifçiler, kültürlüler-kültürsüzler, medeniler-medeniyetsizler, varoşlular-kent merkezliler, magandalar-magandazedeler, seçenler-seçilenler, atananlar-atayanlar arasındaki gizli çekişmenin ilerlemeye neden olduğunu söylemek bugün için zor görünmektedir.
Bireyden aileye, aileden toplumsallığa uzanan gerek kültürel, gerek fikirsel, gerekse biyolojik beslenme bozulumunun, yine kişilerden başlıyarak toplumların yok olması veya kötü yaşam koşullarına mahkum olması sonucunu getirdiğini net bir şekilde gözlemliyoruz.
Bu sonucun en vahim çıkarımı ise: kimsenin suçlayacak belirgin birilerini bulamamasıdır.
Genetik soy geçmişinin kültürel alan dahil olmak üzere tüm yaşamsal alanlarda birinci derecede önemli olduğunu artık biliyoruz.
Soy genetiğinin kültürünü farkında olmadan bozan aile büyüğünün tesbit edilebildiği objektif bir tekniğe ulaşamadık henüz…!
Az gelişmiş toplumlar, henüz olgunlaşmadan dibine düşen veya düşürülen yemyeşil, dipdiri meyveleri yemeye çalışan aç insanlarla ve bu insanların üzerinden prim yapmaya çalışan yalancı sevdalılarla doludur.
Müziğimizin durumunun da bu anlattıklarımızdan farklı olmadığı gözlenmektedir.
Varlıkları değil, işlevsel konumları iyiden iyiye tartışma götürür boyutlara gelen müzik okullarımızın, müziğimizin yönlendirilmesindeki öngörüleri; kuruluş amaçlarının temelini oluşturması gerekirken, bunların çoğunun tutulduğu umursamazlık hastalığı yalancı sevdalılarca mutluluk olarak lanse edilmektedir.
Kültürel merkez bankamız şubelerinin sesini çıkarması gereken yöneticileri, makamlarını -astını, üstünü ve politikacı siyaset adamlarımızı idare ederek koruyacağı düşüncesiyle- kaybetmek istemiyen bürokratik yöneticiler tarafından sessizleştirilmeye çalışılmaktadır.
Müziğimizin tasası, hiç de halkımızı gerer boyutta değildir.
Kişinin ayinesi iştir, bu yazdıklarımız da laftır.
Daha ilk öğretim okulunda müziği-sanatı öğrenme-öğretme ihtiyacı hissetmeyen-hissettirilmeyen sessiz çoğunluktan ne beklenebilir ki?
Atalarımızın dediği gibi: Taş, yerinde ağırdır.
Tarih, taşın yerinde olan ağırlığını zamanında görememiş yöneticilerin tebaalarının enkazlarıyla doludur…
__________________________________
Bu yazı 09 Şubat 2008'de yayınlanmıştır.
Dr. Ayhan Sarı "Müzik Ağaçlarımızdan Filizlerimize Çabalar" www.musikidergisi.net