Öykünme ile intihal arasındaki "sınır" geleneğinin/terbiyesinin oluşması, gelişmeye giden yolda önemli bir nokta.
Öykünme bilimin, sanatın, hayatın bir gelişme biçimi. Tarih olmuş zamanlardan gelen görgüler zinciri. Belli bir standardı, ince çizgisi var. Bu çizginin neresi öykünme, neresi intihal, yani çalma.
İşte bütün mesele burada...
En yaygını alıntıyı ve kaynağını doğru düzgün, açıkça verenden, o kaynağa gitmeden, görmeden; sanki gitmiş, görmüş gibi çalışmasına aktaranların yaptığı "alıntı ve kaynağının afarozlanması" şeklidir.
Kitabına uydurulmuş mini intihaller...
Ve zorunlu olmadıkça yazı yazmayanlar... Böylece kimseye iyi veya kötü malzeme bırakmazlar. Sistem, statüko da ona göre kurulur. Durum sürer, gider.
Biz ise yazalım, aksayan noktaları dile getirelim. Gelecek nesile belge bırakalım. Bu dile getiriş sırasında eleştirdiğimiz, pasiflikten beslenen kimseler orda burda aleyhimize konuşsunlar. Ortalığı kirletsinler. Sessiz kalan, düşüncelerini ifade etmeyenler, yazmayanlar da -doğal olarak başkasının güdümünde- parsayı götürsünler..
Akademik müzik tarihimizin son 40 yılı (1976'dan bu yana) böyle geçti.
Yazmamakla veya öykünmelerle !..
Tarihsel süreç bekleniyor.
Hatta genel müdür, yönetici makamında olmayı bir avantaj sayıp, başkasının resmi sayılı, proje fikirlerini hayasızca çalanları yakında biz yazacağız.
* * *
"Çalmama/çaldırmama" geleneği, davranışlar bütünü henüz oluşmadı.
Çaldıkları çalanın yanına kar kaldı.
Araştırma görevliliğiyle başlayan sabıkalar zinciri profesörlüğe dek uzanıyor.
Büyüdükçe hesap sormak daha zorlaşıyor.
Öykünmecilik ile başladık. İntihal ile devam ettik. Herkesin düşününde birileri canlandı...
Öngörümüz odur ki öykünmeciler çok yakında doğudan öykünmelere başlayacaklar.
Kopyalayacaklar.
Bilinen, görülen maalesef bu...
Kopyalamak, yabancıdan alıntılamak.
* * *
İbrahim Altay konuyu dile getirmiş. Şöyle diyor :
"Yabancı kaynaklardan edindiğiniz bilgi ve yorumları kendi buluşunuzmuş gibi yansıtmayın.
"Başkasının bilgisiyle bilgili görünebilirsiniz; ama ancak kendi aklınızla akıllı olabilirsiniz."
İnternette dolaşırken rastladığınız bilgileri kesip yapıştırıp dosya hazırladım diye caka satmayın.
"Başında durmakla su kaynamaz."
Hiçbir metni olduğu gibi kopyalamayın. Cümle yapısını ve bazı kelimeleri değiştirince haberinizin ya da yazınızın intihal olduğu anlaşılmıyor sanmayın.
"Âlem unutur, kalem unutmaz." (1)
* * *
On yıllarca Batıdan öykündüler, Türkçeye çevirdiler, kopyaladılar.
Çevirdiklerini kendi yeni düşüncesiymiş gibi sunanlar çok oldu.
Bir ipucu: Müzikolojik ibre doğuya dönüyor.
Onlar ki çok yakın zaman zamanda bizim 30 yıl önce yazdıklarımızı -başta geleneksel çalgılarımızdan oluşturulacak bilinçli orkestra ve alt yönlendirmeleri olmak üzere- yeni yeni doğudan kopyalamaya/taklit etmeye/öykünmeye başlayacaklar.
* * *
Akademik titr koşulları şartnamesinde gerekli olan hakemli dergiler ve sempozyum/kongrelerin hemen tümü artık paralı. Üniversite personeli olarak çalışan zaten parayı üniversiteden ödenek/harcırah olarak geri alıyor. Geçtiğimiz günlerde bir yazımızın yayınlanması için başvurduğumuz uluslararası indexli hakemli bir dergi yazımızı yayınlama karşılığında önce 900 Dolar istese de vermememiz üzerine 150 Dolara kadar düşmüştü.
Görülen o ki parayı veren titr dosyasına malzemeyi atar oldu...
Sözün kısası üniversitede görev yapıyor olup yabancı dili geçmişse, sırası gelip -kimsenin tavuğuna "kışt" dememişse, hele üst'ün üst'leriyle arası iyiyse- titr yükseltisini almamak imkansız gibi bir şey.
Akademik personel alımı ilanlarında ne koşullar görüyoruz "tavukların yumurtlamasında müziğin etkisi üzerine çalışma yapmış olmak" örneğine alakasal benzerlikte...
* * *
Önceki YÖK Başkanı (2011-14) Prof.Dr. Gökhan Çetinsaya üniversitelerin 20.000'i doktoralı, 45.000 öğretim elemanına ihtiyaç olacağının bildirisini yayınlamıştı.(2)
Eksik hala çok fazla.
Dolayısıyla yukarıda sözünü ettiğimiz "beleş titr sistemi" uzunca bir süre daha sürecek.
Öykünmecilik, taklit nerede bitiyor, afarozlama, intihal nerede başlıyor?
Öğrenci hocasından öğrenecek. Yaparsa bunun ona bir faydası olmayacağını bilecek.
Hocası ise "söylediğimi yap, yaptığımı yapma" demiyecek.
Türkiye'de sanat, bilim o zaman gelişecek, dünyadaki yükseltide yerini alacak...
___________________________________
(*) Bu arada Fazlı Arslan, Recep Uslu, Nilgün Doğrusöz, Nuri Uygun, Ahmet Hakkı Turabi, Nuri Özcan, Bayram Akdoğan, Ayhan Sarı, Murat Bardakçı, Yalçın Tura, Fatma Adile Başar, Hakan Cevher, Suraya Agayeva, Judets Popescu, Adem Ceyhan, Cem Behar, Mithat Arısoy ve ismini sayamadığımız diğer günümüz monografi aktarım yazarlarını değerle anmak istiyoruz. Çünkü müzikolojinin temelini monografiler oluşturmaktadır. Eğer monografin yoksa, yeterli düzeyde değilse müzikolojiden söz etmek mümkün değildir.
(1) İbrahim Altay- Sabah Gazetesi okur temsilcisi 23 Mart 2015
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/okur_temsilcisi/2015/03/23/bizim-buyuk-intihalcilerimiz
(2) Prof.Dr. Gökhan Çetinsaya "YÖK gerçekten de lağvedilmeli…" Musiki Dergisi, 06 Ekim 2014
http://www.musikidergisi.net/?p=2700