Yakın müzik tarihimiz yaşanımlarını hatıra getiren beş madde…
Sosyal medya günlük hayatımıza gireli beri slogan ve maddelere indirgenmiş hayat öğretileri paylaşımlarını görüyoruz. Kimisi çiçekli tablo halinde, kimisi yalın sözler…
Anket tekniği veri değerlendirme kuralıdır. İnsan en çok ihtiyacı olan konulardan bahseder. Bu ön tesbitledir ki anket soruları sözkonusu kural göz önünde bulundurularak çapraz şekilde hazırlanır.
Ben de sosyal medya hesaplarında bu slogan/klişe söylem afişlerini -eğer sahibini tanıyorsam- böyle bakış açısından değerlendiririm.
Benzer bir mesajda "uzak durulması gereken 5 insan tipi" şöyle sıralanmış:
1. Saygısız insanlar
2. Kötümserler
3. Kıymet bilmeyenler
4. Heyecanını kaybetmişler
5. Vizyonsuzlar…
Ciddiye almamak mümkün değil.
Türkiye'deki müzik eğitimi ve 200 yıldan, Tanzimattan bu yana gelen müzik hayatımız açısından düşündüm. Türkiye müzik hayatında ta o zamandan beri süregelen Türk Batı kutuplaşmasını ve ilkin kanto ile giren, arabesk ile devam piyasa müziğini...
Bu üç müzik türü uğraşanlarının birbirini kabul etmeme, en iyi ihtimalle görmezden gelme şeklinde cereyan eden ilişkiler düzeyi arabeskin 90'larda -tıpkı dinleyenlerinin şehir hayatına katılmasıyla, 2002 ardından devlet yönetiminde ağırlığını hissettirmesi sonucunu getiren- popüler müziğe yedirilmesi ile müzikler arası oranlarda değişiklikler ezici anlamda yeni bir boyut kimliğinde günümüze değin geldi.
Artık eski sanat (yeni sanat henüz bulunamadı) konserlerinin/etkinliklerinin dolmaması normal karşılanır olmuştu.
Ve Cumhurbaşkanlığı Müzik ödülü Orhan Gencebay'a layık görüldü. Türk müzik hayatında kendini sorumlu hisseden müzik uğraşanları nidalar ile karşıladılar. Tıpkı Türk Halk Müziği'nin tarihi ismi merhum Nida Tüfekçi (1929-93) ve dönemi müzik uğraşanlarının Orhan Gencebay'ı (d.1944) kabul etmemesi, dışlaması; Gencebay'ın da kendi kulvarında yoluna devam etmesi gibi…
1970 sonrası sözü edilen üç müzik türü uğraşanları da kendi 'nida' larında yola koyuldular.
Yürüdüler.
Faydalı işler yaptılar, derlediler. Daha iyi derlenebilir miydi? Şimdikiler o zamanın koşullarını gözönünde bulundurarak sorgulamaya zaten gerek görmediler.
Öğrenciler yetiştirdiler.
Ama 'yalnız ben bilirim'ci, kendisi dışındakileri saymayan red mekanizmalarını da hep faal tuttular.
* * *
Dün (09 Aralık 2015) Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri sahiplerine tevdi edildi.
Müzik ödülünün Orhan Gencebay'a verilişini TRT Haber kanalından canlı olarak izledik.
Şimdi kimileri "politikacılar geçer, sanatçılar kalır vs" sözlerini söyleyecek olsa da bilinir: Gencebay Türk müzik tarihine malomuş bir vizyonun sahibi. Kalıcı olduğunu kanıtladı. O kendi konservatuarsız eğitimiyle orkestra bilincini geliştirmeye çalıştı. Bu kültürel coğrafyanın tınılarını aradı. Aramaya devam ediyor…
Diğerlerinin şimdiki görünümü ise: 'Sadece ben bilirim' red mekanizmaları…
Onlar ne yaptılar? Ne çalgılarımızı, ne de bestecilerimizi geliştirebildiler. Elin kemanını, viyolonselini olduğu gibi aldılar. Bas bağlama tipi geliştirme yerine komik şekilde bas gitar ile sahneye çıkarak elaleme kendilerini güldürdüler.
Bugün müzik çevrelerine fayda sağlayacak en verimlileri; çalgı yapım, kompozisyon ve şeflik kürsüleri olması gerekirken bu bölümler pasifize edilmiş hale geldiler, getirildiler.
GTM'de şeflik bölümü zaten hiç olmadı ama nerdeyse 5000 tane GTM koro şefi var…
* * *
Buraya, bu sonuca nerden geldik?
Devlette, bakanlıklarda görev yapan Türk müziği uğraşanlarımıza üst düzey görev verilmedi mi?
Kabul, konservatuarlar, daha düne kadar müzik dışı insanlar tarafından yönetiliyordu. Hatta yazdık "Konservatuara müzik dışından yönetici" diye....
Güzel sanatlar kavramı oturmadı. Devlette ayrıştırılmadı. Sanatlardan birine "plastik", birine "fonetik" denilerek iş yürütülmeye çalışıldı. Kimsenin bu işlevsiz ayrımdan haberi olmadı. Duyduysa da ilgisini çekmedi. Duymazlıktan geldi.
GTM uğraşanlarından iki tanesi genel müdür oldu da ne oldu?
Onu da -şimdiye kadar yazmayanlara, eli kalem tutmayanlara yazanların yazdıklarını görmezden gelenlere gönderme yaparak, hakkını vererek- yazmak gerek…
Yukarıda giriş yaptığım uzak durulması gereken 5 insan tipi sınıflamasını okuyunca aklıma yakın müzik tarihimizde ana müzik türleri uğraşanlarının benim de tanık olduğum icraatları ve bu icraatlarını, fikirlerini sempozyum, devlet toplantısı vs mecralarda savunuşları geldi.
Hepsi adeta bir savaşçı gibiydi. Hatta birinde onca tanık önünde kürsüde bulunan merhum Nida Tüfekçi hocanın üstüne "sürat"li şekilde saldıran (Eskişehir 1981) bile oldu.
Ben mesleki olarak bu görüntülerin içinde doğdum ve büyüdüm.
Gördüm.
Şimdi çağdaşım diğer tanık olanların da düşünmesini temenni ederek yukarıdaki beş maddeyi değerlendiriyorum:
1- Saygısız insanlar: Türk müziğinin yeni oluşumunda bu üç ana müzik türü uğraşanları arasında saygısız insanlar yok muydu?
Vardı.
2- Kötümserler: Eminim ki siz de düşünmeye başladınız. Yok muydu?
Vardı.
3- Kıymet bilmeyenler: Ne dersiniz? Yok muydu?
Vardı.
4- Heyecanını kaybetmişler: Yok mu?
Var.
5- Vizyonsuzlar: Yakın müzik tarihimiz içinde yok muydu?
Vardı.
Hala var…
* * *
Bunları gördükçe, bilincine vardıkça ilerleyeceğiz…