Bu yazı günümüzde yazılmış olsaydı "olağan" karşılanabilirdi.
Ne zaman yazılmış dersiniz?
. . .
İşte o yazı:
"Musikimizi Teşvik…
Muharrir Efendi!
Bundan birbuçuk sene evvel muteber gazetenize 'Osmanlı Musikisi' serlevhasıyla yazmış olduğum bir makale mufassalede (ayrıntılı) musikimizin tednisi (kirletilmesi) esbabı olmak üzere piyasada bulunan fasıl takımları tarafından onbeş seneden beridir beste ve semai okunmağa rağbet olunmadığını yani fasıl okunmayıb şarkı çığrıldığını ve bundan dolayı yalnız musikinin tednisini değil, hatta fasıl takımlarında rağbetsizliğe uğradığını delail ve berahin (kanıtlar, deliller) ile göstermiş idim. Öyle değil mi ya, bir makamın dakayık (incelikler) ve gavamızı( güçlükler sırlar) gösteren ve üstad-ı kiram tarafından hayli emekler sarfıyla vücuda getirilen o canım beste ve semai okunmayıb da işin kolay tarafı aranmak üzere günde üçü dördü birden geçilüb çıkarılan şarkılar çığrılıyor ise fasıl takımları rağbetten düşmez de ne olur?
Bu ihtiyaç 15-20 sene evvel var idi. Osmanlı musikisi bendinde de dediğim gibi bu bu ihtiyaç ile celb olunan fasıl o zaman bir düğün veya sair bir eğlenceye 15 liraya gelirler idi. Şimdi ise bestesiz semaisiz o kolay şarkıları herkes çalub çığırdığından fasıl takımı celbine pek nadir olmak üzere lüzum görülmekde ve lüzumu halinde de en mükemmel bir fasıl takımı bir gün bir gece düğünde çalmak üzere el öperek altı liraya gelmektedir. İş bu zararıyla kalsa iyi. Besteler ve semailer okunmaya okunmaya şarkısı çığrılan fasılların sanat ve ehemniyeti de mahvedilmiş olur…
… İşte bu cihet şu noktada sabittir ki itikadımca bir adam bir fasılda isterse yüz şarkı bilsin, o faslın bir taksimini yapacak olursa 'beste' 'semai' bilmediği halde yapacağı taksim mutlak nakıs olur. Çünkü taksimini yaptığı faslın sanatından nasipsizdir.
İşte bunun içindir ki … … piyasadaki fasıl takımları her faslın besteleri ile ağır ve yürük semailerini okumalıdırlar. Ta ki 15 seneden beridir gazinolarda mahal sairedeki fasıl takımları tarafından okunmaya okunmaya beste ve semainin ne olduğunu bilmeyen pek çok gençlerimizin kulakları buna alıştırılıp rağbetleri kazanılsın, hem bu babda da bir kaide ithaz edilsin. …
Misal 'Kazım Efendi'nin Kıraathanesi'nde falan gece maye, şevkefza, nikriz fasılları teenni olacaktır denildi mi, gençler aman hiç işitmedik, bakalım bunlar nasıl şey imiş' diye giderler.
15 seneden beri yolsuz fasıl dinlemek yüzünden gazinoları terk eden pirler de 'hababam ha' musiki yeniden canlanmaya başlıyor, acaba bu kimin himmetidir? Bizim eski dinlediğimiz fasıllar okunacakmış! Artık gidelim de kulaklarımızın biraz pası açılsın diye seyirttiler.
İşte gazino doldu gitti. Hem evvel derecede vaktiyle gelmeyen oturacak yer bulursa aşk olsun! Ama şimdi dolmuyor mu, doluyor, ama böyle fasıl etmeye heves eden takımların bulunduğu gazinolar doluyor. Bunlarda en ehemniyetlisi Kazım Efendi'nin Direklerarası'ndaki kıraathanesidir.
Ramazan Şerif'in başlangıcından beridir Divan Yolu'nda bir gazinoda meşhur Kemani Tatyos Efendi takımı çaldılar, diğerinde de meşhur Kemençeci Vasil Efendi çalıyor. Bu iki takımdaki keman kemançe derecesinde semai letafet bahşedilen diğer bir keman kemançe hiçbir fasıl takımında mevcut olmadığı ve Kazım Efendi Kıraathanesi'nde yer bulunmaz derecede doluyor da öbürlerinde pek çok sandalye boş bulunuyor. Sebebi ise Kazım Efendi Kıraathanesindeki Kanuni Şemsi Efendi'nin fasıl takımı da faslı uzatmaya bedel intizamına çalışırlarsa bu rağbete nail olurlar. Ama onlar bu intizamı yapmaz da ‘efendim siz öyle diyorsunuz, eski fasılları okuyalım da bak bunlar bizim bildiğimiz şeylerden değildi. Hani ya şu bizim bildiklerimizden okuyun bakalım diye ahali kıyameti koparırlar. Hele beste ve semai okur isen ilahi mi dinlemeye geldik’ derler.
Onlar öyle, siz böyle, artık biz de şaşırdık kaldık diye güya hak kazanmak fikriyle bir cevap verecek olurlarsa bu cevap hak kazandırmadıktan başka takımların rağbetten düşmesine de sebebiyet verir. Çünkü öyle olmuş olsa Kazım Efendi’nin Kıraathanesi’nde beste ve semai okunurken halkın birer ikişer dağılması icab eder.
Eski fasıllar okunurken de öyle ‘biz bunu bilmiyoruz, bir şey anlamadık’ demeleri lazım gelir. Halbuki duyulanlar ile görülenler tamamiyle bunun aksidir. İşte arz edeyim.
Musikiye yalnız muhabbet olup profesyonel olmayan ahbabımdan biri geçenlerdi bir gece ‘aman birader, Kazım Efendi Kıraathanesinde geçen gece bir uşşak faslı okudular, bulunmalı idin. Hani bizim efendilerin okuduğu ‘müştak cemalin’ (Dede Ef. Suzinak Darbeyn Beste A.S.) yok mu, bu besteye bir girdiler medet(!) beğendim değil, bayıldım. İşte bu sena üzerine ertesi gece bilhassa İstanbul’da kalıp Kazım Ef. Kıraathanesine gittim. Birçok seneden beri kabak tadı veren uşşak faslı’nı şu besteyi dinlemek için arzu eylediğimi haber verdim. Okudular. Ondan sonra okunan şarkılarla ‘pür ateşim’ gibi müntehab şarkılarla olmakla beraber sonunda yürük semaisi olan ‘gah-ı ki eder’ i de (Kara İsmail Ağa 1674-1724 Uşşak Nakış Yürük Semai A.S.) okudular. Doğrusu ya edilen methden daha ziyade buldum. Hani beste dinlemez denilen halk hani biz ilahi dinlemeye mi geldik diyecek olanlar böyle bir şeyi hatırlarına bile getirmedikten başka beste ve onu müteakib ‘pür ateşim’ şarkısı okunurken kıraathane içinde laf bile etmiyorlardı. Bazısı arkadaşına laf söylemek üzere eğilse bile öbürü söylememek ve kendini işgal etmemek üzere omuzunu silkerek reddediyordu. Eğer olunan birşey varsa lafa bedel muhibban musiki tarafından birbirlerine kaşla gözle takdir alametleri atmaktan ibaret kalıyorlardı…
…Binaenaleyh hem kendi menfaatleri, hem de musikinin terakkisi manasında olarak ağır semailerin de kaldırılmaması müdür fasıl Karabet Ağa’dan rica olunur…
… Size durumdan haber vereyim ki ikinci fasıl acemaşiran idi. Hem de beste ve semaileriyle beraber. Bu fasıla başlandığı sırada ahaliden hiç kimse böyle ‘biz bunu bilmiyoruz, bir şey anlamıyoruz, hani ya şu bizim bildiklerimizden bir şey demedikten başka bilakis dinlemek için ziyade kulak vermişlerdir. Evvel derecedeki bahçede uzak oturanlar bile güya ittihak etmişler gibi elbirliğiyle sandalyelerini kapıp kıraathanenin penceresinin önüne dayandılar. Velhasıl laf etmeksizin nihayete kadar dinlediler. Nasıl ahali beste seviyor mu imiş, sevmiyor mu? Eski fasılları arıyor mu imiş, buna müteakib dügah faslı yaptıklarında ‘gülistan beste-i rengihanı’ nı okudular. Halk memnnun oldu. Takdir ve tahsinlerle dağıldı. Aferin işte böyle olmalı.
… Bu fasıl takımı tarafından bir gecede de beyati faslı ile ferahnak faslını yine beste ve semaileriyle beraber dinlemiş idim. Bu fasılları kesiretle diğerlerinden işiten var ise haber versin. Bir aferin de onlara çekelim…
…Misal; Vasil Efendi’nin takımı uşşak faslı yaparsa bestesini okumayıp hemen ‘pür ateşim’ (Dede Ef. Ağır Aksak Semai Şarkı (A.S) giriyor, gerek bu takım, gerek diğerleri beste olarak yalnız bir söz ‘müştak cemalin’ (Dede Ef. Suzinak Darbeyn Beste A.S.) okuyorlar. Hele ahali tarafından söylenile söylenile Galata’da çeşme meydanında çalan Kemani Memduh’un takımı bunlardan biraz daha gayretli çıktı. Geçen bir gece gittiğimde suzinak faslına tesadüf etmiş idim. Beste olarak yalnız bir ‘müştak cemalin’ ile kalmayıp ‘Sinede’ ( Dellalzade, Suzinak Devr-i kebir Beste) nam besteyi okuduktan sonra sırasıyla ağır ve yürük şarkıları müteakip son semaiyi de okudular. Galiba ağır sema musikilerinde olmamak gerekir ki onu okumadılar. İki beste bir semaiye de teşekkür olunur. Memduh’un beste ve semaiye zoraki olsun etmekte olduğu rağbet bu ramazan halkın teveccühüne sebeb olmuştur. Mamafih layikiyle dinlemek hususunda şükran-ı umumiyi kazanan takımın en birincisi Kazım Efendi’nin Kıraathanesinde icra edenlerden adı geçen Kanuni Şemsi Efendi’nin takımıdır…" (1)
Değerli okuyucular yazı daha da uzuyor ama bu kadarı bile anlamamız gereken için yeterli geliyor.
Yazı içeriğine bir aşinalık hissettiniz mi?..
Bu yazının yazılış/yayınlanış tarihi kaç?
1891.
Nerede yayınlanmış?
Tarik isimli Osmanlı dönemi yayınlanan bir gazetede.
Yani doğrudan müzikle ilgili olmayan bir yayın organı.
Yazar kim?
Bir musikişinas.
. . .
Yazıyı doğal olarak günümüz ile karşılaştırıyoruz ve düşünmeden edemiyoruz.
150 yıl boşa geçmiş.
İnsan bu yazının yayınlanmasından ardından geçen 127 yılda kavram manasında hiçbir değişimin olmadığını düşünüyor.
O zamanki geleneksel Türk musikisi karîleri, o zaman ne düşünüyorlarsa bugünkü GTM takipçileri de bugün aynı şeyi düşünüyorlar.
Enteresan değil mi? Yıllardır aynı konu adeta "lak lak" ediliyor.
. . .
Görülüyor ki değişen birşey yok, tam 127 yıldır...
127 yıl öncesi ile bugün arasında eserler/icralar farklı olsa da algı manasında içeriğin aynı olduğu görülüyor.
Kim dersiniz, o duruma sebeb olduğu ima edilen bestecilerin önde gelenleri?
Hacı Arif Bey (1831-1885), Şevki Bey (1860-1891).
Yani beste ve semaileri hiçe sayıp şarkı besteleyen, şarkının öne çıkmasında etken olan...
Hacı Arif Bey bu yazının yazılmasından 6 yıl önce, Şevki Bey ise yazının yazıldığı yıl vefat etmişti.
Yazıda 1891'den 15 sene evveline de göndermeler var.
Belli ki bu iki bestecimiz, çağdaşlarından epey tepki çekmişler. Çünkü bilindiği üzere ikisinin de hayatları kolay geçmemiş.
Kimbilir haklarında ve o dönemde yaşanmış olup da, bilinmeyen daha neler var?
. . .
Görüyoruz ki aslında GTM'de kendi kendini yiyen, yok eden, yokettiğinin yerine birşey koyamayan yapı o zaman da varmış, bugün de sürüyor.
1828'de Padişah II.Mahmut bugünün "belediye bandoları"nın temelini atacağına doğru dürüst Türk Musikisi Orkestrası'nın gelişiminin temelini atabilirdi.
Öngörememiş.
Yapmadı veya yaptırmadılar (Faslı atik-Faslı cedid). O ne yaptı? GTM'ne dair ne varsa kesti attı.
Oysa III. Selim gelişim anekdotlarının sinyalini vermiş, durumu tesbit etmiş, gelişim/geleceğe uyum adımlarını (faslı atik - faslı cedid öncülü) atmıştı.
Zaten ondan sonraki "padişahların" öngörüleri ve bu öngörülerini gerçekleştirebilecek alt yapıları, kadroları seçebilselerdi, ne müzik, dolayısıyla ne de Osmanlı batardı!..
Ve şimdiki GTM'cilerin çoğunun yaptığı gibi, deve kuşu misali başlarını kuma gömmelerine gerek kalmazdı.
. . .
Biz de bugün daha ileride olurduk.
Olmamız gerekenden 100 yıl geride değil…
_____________________________
(1) Bu yazı 1891 tarihli Tarik Gazetesi'nden alınmıştır. Değerli arkadaşım/dostum Sayın Cahit Işık'a teşekkür ediyoruz. (Yazının gününü ve tam kaynak içeriğini, ilgi duyan araştırmacıların araştırmalarına veya bu satırların yazarına danışmalarına bırakıyoruz.)
(*) Belge resimleri için BKZ:
http://www.musikidergisi.com/haber-4947-geleneksel_turk_muzigi_tarihine_isik_tutacak_sok_belge%E2%80%A6.html