Fikirleri çok değerlidir. Meslektendirler. Kimi müzisyen, kimi öğretmen/öğretim elemanı, kimi ise müzik icra eder Devlet müzik kurumlarında veya müzik piyasasında.
Hep tepkilidirler yakın arkadaş kişisel söylevlerinde. E-posta veya forum gruplarında da rastlanılır.
Konuşurlar kimi zaman dedikodu, kimi zaman gerçek.
Çekiştirirler. Ama yazamazlar.
Yazmak, yazdıklarına karşı birilerine kalıcı söylem, delil bırakmak onların yegane korkularıdır.
Konuşmak ile yazmak arasındaki farkı algılamamazlıktan gelirler.
Çoğu zaman kalemi ellerine almışlar, yazmışlarsa da yazdıklarını yayınlayacak cesareti bir türlü bulamamışlardır.
Yüzlerine vurdunuz mu, konuşurlar da konuşurlar. Fikirlerinin olduğunu sanırsınız.
Ertesi gün başka birine dün söylediklerinin tam tersini söyleyebilirler.
Kulis, okul kantini, cafe, bar, meyhane hepsi onların mekanlarıdır.
"Kulis" kelimesine bu anlam içeriği boşu boşuna verilmemiştir.
Söylenecek söz bırakmazlar.
Yazamazlar.
Kimisi gerçekten yazamadığından, kimisi de "yazdıklarım sonra başıma belâ olur" korkusundan.
Bu konuşkanlar "çalarlar", notalarını kimse duymaz.
Duysa da kaale almaz.
Çünkü notada müzik yazmaz...
Her konser, gittikçe azalan izleyici kapasitesinde havaya dağılan/uçuşan nağmelerdir.
Yılların sonrasında kimse hatırlamaz.
On’lar da bu farkı bilmez…
Yegane dostları ise okumayanlardır.
Gerçek sanatçı icracılar -zamanlarını sanatlarını/icralarını geliştirmeye vakfettiklerinden- zaten bunların arasında yer almazlar...
* * *
Yazmalı.
Yazanı "tehlike" gören zihniyet hakim olmamalı.
Yazan üç beş kişinin de kıymetini bilmeli...
Ayhan Sarı