Fikirlerimizi yazılarımız aracılığıyla paylaşıyoruz. Genel müdüründen müzik okulu öğretim üye ve görevlisine değin kimisi fikrimizden öykünüyor, kimisi de "zıt" belliyor. İkisinden de fayda görmüyoruz. O halde biz bu işi neden yapıyoruz, bu yazıları neden yazıyoruz, fikirlerimizi açığa çıkarıyoruz?..
Bunu siz sayın okuyucularımızın değerlendirme ölçütüne sunuyor, bu tarz yazılarımıza devam ediyoruz.
Geleneksel Türk müziğinin gelecekten haber veren üç temel direği: Bestecilik-kompozisyon, çalgı yapımcılığı ve orkestra. Sayıları yüze yaklaşmış müzik okullarımızın hemen hiçbirinde bu üç bölüm işlevsel değil…
Konservatuarlarımız bu şubelerin hakkını henüz veremediler.
Sazcılık/çalıcılık/icracılıkta "yükselti bilinci" oluşmadı. Yükselti ölçütü olabilecek icracılarımız var.
'Hasetlik mekanizması'nın hakimiyeti yüzünden başlarını bile çıkartamıyorlar. Yani değerlendirilmiyorlar. Mutlaka sözünü geçirecek engelleyen biri çıkıyor veya buluyorlar.
Sahi kim yerleştirdi bu hasetlik mekanizmasını, devlet müzik kurumları mı?
Yıllar önce devlet korolarında herkesin solist olamıyacağını, solist kimlikli olan sanatçıların ön plana çıkmasını uygulamıştım da koristlerden kimileri o solistlere etmediğini bırakmamıştı.
Solist kadrosu çıktı, çıkmasına da o kadro da yozlaştırıldı.
Ele geçen değeri/değerliyi bozmak gibi bir sistem kurdular.
. . .
Geleneksel ile Akademi adeta savaşıyor.
Gelenekselin olduğu yerde akademi olmuyor, akademinin olduğu yerde geleneksel yetişme sistemi kendi kendini dışlıyor… Barış için ince zeka ve uzun tecrübe ile her iki tarafı da doğru tahlil edip geleneği samimi olarak akademiye katacak bir beyine ihtiyaç var.
Ayrıca belirtmeli ki bu müzik kendini geleneksel Türk müziğinin yegane sahibi hissedenlerden çektiği kadar kimseden çekmedi. Halk katında küçüle, küçüle minnacık oldular. Ama güçleri dev gibi.
Bunların GTM'çilerine yıllardır aman vermeyen, geliştirmeyen o "hakim" batı müzikçilerinden hiçbir farkı yok.
Müziği "tutuculuk" algılayan bir yönetim hakim.
Bu yapılan tutmak değil, tutunmak.
O bir avuç azınlığın tutunması…
Bu iş ortaya çıkmış birkaç yapıtı göstermelik olarak seslendirmekle olmuyor.
Asıl problem yönlendirmede, müzik okullarımızın müfredat programında, hocaların öğrencileri yönlendiremeyişinde, geleceği hazırlayacak öğreticilerin yetiştirilmeyişinde.
Bu da bir pruning strateji... Bkz: (http://www.musikidergisi.com/yazar-19-geleneksel_turk_muziginde_pruning_strategy....html)
Sn. Göktan Ay son yazısında (http://www.internethaber.com/kulturkalkinmanin-odaginda-olmali-1576029y.htm) ne güzel özetlemiş:
"Türk müziğinde yeni bir jenerasyon geliyor derken, dejenerasyon geliyormuş da haberimiz yokmuş…"
. . .
1985'den beri yazıyoruz: Çalgılama, orkestralama, bestecilik diyoruz. Biz dedikçe, yazdıkça gördük ki bu bölümler giderek daha pasif hale geldi.
Sonuç üretimsizlik ve sessizlik.
Çünkü üretmiyorsan ve sesini çıkarmıyorsan kimsenin aleyhinde bir şey bulamıyacağı, adeta ödüllendireceği bir dönem yaşamaya başladık, ta 1990'lardan beri…
Yıl 2016, çeyrek yüzyıldır duraklamadayız.
Yani 25 yıl gerideyiz.
"Kemençe Beşlemesi"ne Dr. Zühtü Rıza Tinel ve Hüseyin Saadettin Arel 1926'da başlamış (Bkz: Dr.Z.R.Tinel "Asri Kemençe" Hazırlayan: Dr. Ayhan Sarı, İTÜ TMDK Yay. 2010 )
1930'larda gerçekleştirmiş, 1950'ler yani Tinel ve Arel vefatı sonrasında unutulmuş, ta ki 1980'lerde Cafer Açın ve Cüneyt Orhon'a değin. Yani arada 50 yıl var. Konunun tekrar bilincine varılması için 50 yıl beklenmiş.
Tabii ki gene unutturma, desteklenmeme süreci ve ta Aralık 2010 İTÜ TMDK Kemençe Sempozyumu'na değin.
Kemençe Beşlemesi için Onur Özmen yeni bir beste yazmış Nermin Kaygusuz(soprano 4 telli kemençe), Gözde Çolakoğlu Sarı (alto kemençe), Sercan Halili (tenor kemençe), Günay Uysal (bariton kemençe, Serdar Açın (bas kemençe) da seslendirmişti.
Sevindirici! bir gelişme vardı. Süre kısalmış, hatırlanma süreci 50 yıldan 30 yıla inmişti.
Günümüzde (2016) ise Temmuz 2014'de Kültür ve Turizm Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu Müdürlüğü'ne -Bakanlığımıza iletilmek üzere verdiğimiz- yıllardır bilimsel çalışmalarımızda önemini vurguladığımız, kitaplarımızla desteklediğimiz Geleneksel Türk Müziği Orkestrası'na temel oluşturmasını hayal ettiğimiz "Kemençe Kuartet" projemiz var. Birbuçuk yıl geçti. Henüz bir cevap ulaşmadı. "Acaba ne oldu?" diye merak etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor.
. . .
Türkiye'de henüz bir çalgının imzasını tesbit edecek bir teknoloji yok. En yakın Almanya'ya gitmeniz gerek. Çalgı yapım bölümlerimizin sayısı zaten az. Bu azlığa piyasadaki çalgı yapımcılığından farklı olmayan bir eğitim sistemi eklenince sonuç verimsizlik. O zaman okul kurmaya gerek yok ki. Verirsin bir çalgı yapımcısının yanına çırak olarak, olur biter. Durum tam bir başıboşluk içinde. Çalgılarımızın çoğu en basitinden akort tutar düzeye çıkarılamadı...
Bu arada belirtmeliyim ki yazılarımda önemli bilgileri satır aralarında veriyorum. Haiz olanlar alıyor, değerlendiriyor. İstediğim de bu zaten.
. . .
Bestecilik/kompozisyon bölümleri.
Çıkan bestelere bakınız. Örnek veremiyorum.
Neyse ki Kanun Festivali - 2015 sayesinde iki kanun konçertosu daha gördük, dinledik.
Haberimiz olduğu ölçüde yeni besteleri Musiki Dergisi sayfalarından duyurmaya çalışıyoruz. Çünkü müziğin yeni besteler çıktığı oranda yaşayacağına inanıyoruz.
Bestecilerimiz mutsuz ve umutsuz.
Çünkü yapıtları seslendirilmiyor. Çoğu da yapıtlarını seslendirecek orkestra bulamıyor.
Te'lif hakkı bu işin neresinde, belli bile değil. O besteci ki te'lif hakkının peşinde koşacak durumda değil.
. . .
Konservatuarlar üniversitelere bağlı.
Şimdi oralarda aylıkları 500TL artıran teşvik kriterlerine odaklı zam geldi ki, evlere şenlik.
Kimileri göstermelik konser peşinde. Çünkü en çok puan konserde.
. . .
Bestecilik, Çalgı yapımcılığı ve Orkestra dedik, konunun önemini bir kez daha vurguladık.
Ayrıntılar bilgi ve tahayyül dağarcığımızda tabii ki mevcut.
Uluslararası düzeyde ses getirecek bestecilik bölümlerimizi, bestecilik geleneğimizi, çalgı yapımcılığı bölümlerimizi, çalgı yapımcılarımızı arıyoruz.
Sesimize Uygur'dan Anadolu'ya, Kafkaslara, Kuzey Afrika'ya, Balkanlara dek tercüman olacak orkestra hayalimizi sürdürüyoruz.
Onlar ki hala varolma, tutunma peşindeler.
Onlarınki mi hayal, bizimki mi?
Göreceğiz.
. . .
Geç kalıyoruz.
Doğudaki birçok ülke çalgılarını geliştirdi. Hem geleneksel, hem çağdaş kendi orkestrasını kurdu. Dünyaya seslerini bu gelişmiş geleneksel orkestralarıyla duyurmaya başladılar.
Yine kopyacılar devreye girecek. Yap bozlarla zaman kaybedeceğiz.
Gelecek gecikiyor.
Biz bakıyoruz...