1962 yılından bu yana 53 yıldır yayında olan Türkiye’nin en eski dergisi “Orkestra”nın kurucusu, sahibi, yayıncısı, 53 kitabın Rumca'dan Türkçe'ye/Türkçe'den Rumca'ya çevirmeni, keman&viyola sanatçısı, İstanbul Şehir Orkestrası kurucularından, İstanbul Filarmoni Derneği’nin koruyucusu ve yöneticisi, Devlet Opera ve Balesi’nden emekli, İstanbul efendisi, sözünü/düşüncesini sakınmayan, dik duruşlu sevgili Panayot Abacı’yı (1922-İstanbul) bu sabah (27 Temmuz 2015) 93 yaşında kaybettik. (*)
Kendisini Orkestra Dergisi yönetmenliği, dergide yayınlanan yazılarım vesilesiyle tanıdım. Tanıdıkça hayranlık duydum. Yakın müzik tarihimize tanık, değerbilir, değer verdiğini son nefesine kadar koruyan bir insan intiba'ı edindim.
Tanışmamız 25 yıl öncesine uzansa da tanışıklığımızın koyulaşması benim İstanbul'a tayin olmam sonrasına, maalesef sağlık problemlerinin henüz başladığı yıllara denk geldi.
Orkestra Dergisi’nin geleceğini çok konuştuk. Tüm giderleri karşılıyor, matbaa değişimi riskinden sözediyordu. Dergiyi kendinden ayrılmaz bir parça olarak görüyor, bu nedenle de kendisinden sonra akıbetini merak ediyordu. Derginin geleceği ile ilgili kime bırakacağı konusunda konuşmalarımız ve kendisinin ben dahil iki küçük girişimi olduysa da sonuca erdirilemedi.
İstanbul Filarmoni Derneği üyeliği teklifi yapmasından onur duymuştum. Üyeliğim hala devam ediyor.
Birebir sohbetlerimizde sözettiği konuların başında İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nin kapalı oluşu geliyordu. Nasıl gelmesin ki? O kültür merkezinin ortaya çıkışını yaşamış, o ortamın muhiblerinden biriydi. Kapalı kalışı ise yegane üzüntüsüydü.
Beyoğlu’nda bulunan Dernek ofisindeki masası hep dağınık olsa da dağınıklığın içinden aradığı birşeyi bulmadığına hiç tanık olmadım.
Dernek yıllık konser izlencesine –ilk kez- geleneksel Türk müziğini dahil etmesinden ayrı bir mutluluk duyuyordu.
Olağanüstü bir durum yoksa gündüz saat iki gibi dernekteki mesaisini bitirir çorba içmeye giderdi. Ismarladığı o çorbaların tadı hala damağımdadır.
Hiç gösterime girmemiş bir filmin yapımcısı ve sahibi olduğunu, filmin kendisinde bulunduğunu sohbetlerimizde paylaşırdı. Ve ben film konusu açıldığında uygun bir gösterim imkanı aradığını hissederdim.
İstanbul’daki müzikoloji bölümleri dahil Türkiye üniversite müzikbilim camiamız Panayot Abacı’yı değerlendiremedi. Değer vermedi. Hatta büyük çoğunluğu Orkestra Dergisi’ne yazı göndermedi. Gönderilmesine önayak olmadı. Titr çıkarı dışında yazı yazmak da neydi?
O da meşhur kişilik özelliğinden dolayı hiç oralı olmadı.
Panayot Abacı’nın vefat ettiği duygusu içimde üzüntüden de öte büyük bir boşluk hissi yarattı. Son yıllarda bu hissi en son Avni Anıl’ı yitirdiğimizde hissetmiştim.
İkisi de müzik değerimiz ve en önemlisi ikisi de müzik dergisi yayıncısıydı.
Biri geleneksel Türk müziğinin 20.yy ikinci yarısının en önemli birkaç bestecisinden biri, diğeri İstanbul’da yaşayan, İstanbul koca tarihi çınarının önemli bir parçası idi.
Onlar yaşadıkları dönemde müziğin Türk-Batı şeklinde ayrıştırılmış kutupların temsilcileriydiler. Bu nedenle hiç bir araya gelmediler.
İnandıklarını sonuna kadar savunan değerlerimiz oldular.
* * *
Panayot Abacı’nın ölümüyle bir dönem kapandı.
Sessizce açılan yeni dönemin ne zaman kapandığına ise gelecek nesilde yetişecek olan birkaç değer karar verecek.
Tıpkı şimdi olduğu gibi…
_____________________________
(*) Panayot Abacı 29 Temmuz 2015 çarşamba günü Arnavutköy Rum Ortodoks Kilisesi'nden son yolculuğuna uğurlanacak.