1828’de aynı zamanda GTM (geleneksel Türk müziği) bestecisi olan Padişah II. Mahmud’un kurduğu Muzika-yı Humayun -hala aşılamamış, çözülememiş- müzikte batılılaşma travmasının başlangıcıdır.
Muzika-yı Humayun Avrupa'daki birçok merkezden önce İstanbul'da kurulmuş bir "Devlet Konservatuarı"dır.
Örneğin Madrid Konservatuarı 1830, Leipzig Kons.1843, Münih Kons.1846, Londra Kons.1861, Petersburg Kons.1862, Moskova Kons.1866, Budapeşte Konservatuarı 1874'de kurulmuştur.
Akademik anlamda hiç konservatuarı olmamış Osmanlı'nın, müzik eğitimi & orkestra işine tarihini, GTM'ni yok sayarak batı müziği ile başlaması ana sorunu teşkil etmektedir. Müfredat pogramına bando çalgıları yerine GTM çalgılarını yerleştirip geliştirse, kulaktan gelen meşk repertuarını notaya almakla başlasa idi, geleneksel müzik köprüleri böyle mi kurulur, GTM'nin durumu böyle mi olurdu? Bu kopukluk yaşanır mıydı?
Maalesef bu kopuklukta tüm suçu cumhuriyet dönemi uygulamalarına atanlar bulunmaktadır.
1917’yi tamamen yersiz, gereksiz, eksik bilgi ve sığ bakış açısıyla müzikoloji dahil herşeyi; 1. Dünya Savaşı, İstanbul’un işgal yılları ve Osmanlı İmparatorluğu yıkılmasına denk gelen Dar-ül Elhan’a maledip, bu kurumu GTM’de milad kabul ettirmeye soyunanlar dahil, günümüzde devlette görev yapan GTM’cilerin tümü batı müziğinin sayesinde varolmuşlar, kurumlarını batı müziğini örnek alarak kurmuşlar; maaşlarını, emeklilik düzenlemelerini hep batı müziği sanatçılarının kazandığı hakları örnek alarak iktibas etmişlerdir.
* * *
02 Kasım 2017'de Cumhurbaşkanımız tarafından yapılan açıklamada 10 yıldan beri atıl durumda bulunan İstanbul AKM’nin yıkılarak yeniden inşa edileceği belirtilmiş, isminin başına bir batı müziği terimi olan “opera” kelimesi getirilmiş, yapının "çokamaçlı opera binası" ("çokamaçlı opera binası" deyimi de nedir?) olacağı dile belirtirilmiştir.
Bu opera binasında devlet GTM’cilerinin durumunun ne olacağını sorgulamak için zaman henüz erken olsa da ismi şimdiden "opera binası" olarak "lanse" edilmektedir. 05 Kasım 2017 günü binanın "lansmanı" vardır.
Çinliler de geleneksel halk müziği/tiyatrosu sahne sanatlarına opera diyorlar.
Biz de o nedenden ötürü mü opera binası dedik?
* * *
Türkiye’de devlet GTM sanatçıları, batı müzikçilerinin elde ettiği hakları kendilerine uygulatarak hayatiyetlerini sürdüregelmektedirler.
Bu uygulamanın son örneğini 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül zamanında ismi Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’na -kapalı kapılar ardında dönüştürülen- İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu uygulamasında gördük. Biz kültürel coğrafyamız müziğini dünyaya orkestral manada icra eden, geliştiren, batı senfonik orkestrasına alternatif bir çalışma tarzı biçiminde “Cumhurbaşkanlığı Geleneksel Türk Müziği Orkestrası" demiş, detayları 10 yıl öncesinden yazmıştık.
Ama onlar ne yaptılar? Kendilerini Atatürk’ün "Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti" yerine koydular.
Tek bir farkla. İsimlerinin başına “Klasik müzik” ekleyerek.
Zaten vardı da diyebilirsiniz.
“İstanbul” ismi gitti yerine yüce makam “Cumhurbaşkanlığı”nın ismi geldi.
Ayrıca GTM’de klasik ne demek idi?
Biz, herkes bugün kulaktan kulağa gelen -meşk demek zorunda kaldığımız "doğal müzik seleksiyonu" yöntemiyle- günümüze aktarılabilmiş müziğin gerçekliği konusunda, 20.yy’da notaya alınanları ölçüt almak mecburiyetindeyiz.
Mevcut repertuarın kaçta kaçı 20.yy'a gelebilmiştir ki?
Yani gelebilen repertuara göre mi, yoksa batı müziği tarihinin aynı yıllarına denk gelen tarihleri ölçüt alan bir “klasik” tanımlaması mı sözkonusu?
Uzun soluklu sanatsal bir tür olan “kâr, beste, ağır-yürük semai” formunda kaç eser günümüzde icra edilmekte ve bilinmektedir? Bu sanatsal takım 1828'den itibaren köprülerin yokedilmesi nedeniyle günümüze uyarlanamamıştır. Bazıları hala 200-300 yıllık eserlerle işin yürüyeceği ümitlerini korusalar da buna kendileri bile inanmamaktadırlar.
Günümüzde sanat içeriği olan kaç GTM yapıtı bestelenmekte, seslendirilmektedir?
Türkiye'de "sanat müziği içeriğinin boşaltılması"nın GTM'ne özgü birşey olmasını istemeyiz.
1926’da Dar-ül Elhan’ın kapatıldı ve GTM eğitimi yasaklandı. Üstelik İstanbul/Payitaht müziği yerel bir hale getirilerek İstanbul Belediye Konservatuarı’na dönüştürüldü ve en önemlisi şarkıları/türküleri notaya alma göreviyle Tasnif ve Tesbit Heyeti oluşturuldu. Heyettekiler “Benim icram doğru, seninki yanlış” (bugün GTM devlet koro/topluluklarında hala olduğu gibi) tartışmalarını yaşadılar.
TÜSAK vs derken sözde, devlet GTM kurumları sanatçıları lehine çalışan, Türkiye'de ve dünyada sanatçılık hakkında edindikleri kulaktan dolma bilgilerle hareket eden sendikacılar dahil GTM kurumları özlük hakları olarak kendilerini geliştirmekten bihaberdirler. Onlar ki hala "batı müziği kurumları özlük hakları olarak bir gelişme sağlasalar da faydalansak" medeti içindedirler. Bu gelişmeyi oluşturacak, kendilerine fayda sağlayacak insanı kendi içlerinde yetiştirememekte, yetişeni de yok etmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Devlet GTM kurumları yaygın olarak kuruluşundan bu yana geçen 30-40 yıllık süreç içinde varlıklarıyla ilgili herşeyi batı müziği devlet konservatuarı, opera ve senfoni orkestralarındaki mevkidaşlarının elde ettikleri kazanımları kendilerine malederek sağlamışlardır.
"Batı müzikçilerine var da, bize yok mu" anlayışı ile bugüne gelmişlerdir.
Batı müziği kurumlarını desteklemeyen iktidar bile GTM kurumlarını destekler görünmemektedir.
Gelinen son durumun görüntüsü bir batı müziği kurumu olan “opera”ya yer inşaasından ibarettir.
* * *
Kültürel coğrafyamızda bizi birleştirebilecek –geliştirilmesi, modernleştirilmesi gereken- dünya sanatına materyel, belki de yeni bir sanat akımı oluşturabilecek olağanüstü zengin kültürel öge, sanat hammaddesi var iken, varolanı görmezden gelmenin yanısıra diğerlerine Arap, Acem artığı diyerek bu kültürel coğrafyayı -batıyı olduğu gibi kopyalama şeklinde gerçekleşen- batılılaşma uğruna ayrıştırmak için elimizden geleni yaptık, yaptılar. Oysa orada Uygur Özerk Bölgesi'nden Asya'ya, Kafkasya'ya, Kuzey Afrika'ya, Anadolu'ya Balkanlara değin -bu iletişim çağında- artık yanıbaşımızda olan, müzik açısından orkestral manada değerlendirilmesi gereken önemli bir kültürel meta bulunmaktadır. Bu birleşmeyi yapabilecek, bu birleşmeye öncülük edecek, önce devlet, sonra müzik adamlarımızın yetişmesini hayal ediyoruz on yıllardır.
Ne dersiniz?
Devlet müzik kurumlarımız "örnek alan" değil de "örnek olan" konuma gelebilirler mi?..