Çalgı yapımcılığı müziğin gelişmesinde temel itici güçlerden biridir. Nasıl belli disiplinlerin "olmazsa olmazları" var ise çalgı yapımcıları da müzik için öyledir. Profesyonel çalgı icracılarının samimi çalgı yapımcısı dostları bulunur. Müzikologlarımız bu dostlukları tesbit etme zamanını bulabilirler.
Çalgı yapımcıları esrarengiz işler başarırlar. O mükemmel tını güzelliğini nasıl elde ettiklerinin ana nedenini çoğu zaman kendileri de bulamazlar.
Söz meşhurdur:
"Amatörler bir yaptıklarını bir daha yapamazlar"
Çalgı yapımcılığı mesleğimiz bir türlü profesyonelleşememiştir. Meslekleri buna izin vermez.
Fabrikada yapılan gitar, keman vs çalgılarda standardizasyon olsa da yapımı biten çalgılar arasında farklılıklar bulunur.
Her çalgıya özgü tını güzelliği ve malzemesi açısından standart ölçüm verilerinin tümü henüz bir bankada toplanmış değildir.
Ölçüm çeşitliliği maddelerinin, noktalarının çoğalması bu alanın esrarengizliğini tümüyle ortadan kaldıramasa da aşama kaydettirecektir.
Kimisi ağaçtan, kimisi ağacın işlenme becerisi sonucu olan gelişmede -örneğin- "tel" yerinde saymaktadır.
Hele metal tele geçildiğinden beri çalgılarda yeni sorunlar belirmiştir.
Bağırsak telin akort oturma süresinin uzun olması ve dayanım süresinin azlığı 19.yy sonlarında sorun olarak karşımıza çıkarken çare metal telde görülmüş, dünyada yaygın olarak kullanılan hemen tüm çalgılar metal ve naylon telleri tercih eder olmuştur.
Oysa 21.yy da teknoloji metal telin soğukluğunu ve iç gıcıklayıcı tınısı yerine amaca/isteğe uygun uygun tel maddesini imal edebilecek düzeydedir.
Çalgının parmak izini tesbit teknolojisi Türkiye'de henüz görülebilir boyutta değildir.
Çalgı yapımcıları, müzisyenler tarafından beğenilen çalgılar imal ederler ki "müzisyenler tarafından beğenilmek" her çalgı yapımcısının ulaşmak istediği noktadır.
Klasik/popüler müzik tarihinde çalgı yapımcıları "çalgılarının dayanıklılığı" ve "çalgıda gelişme kaydedenler" olarak iki ana kategoride değerlendirilirler.
Oysa bu iki ana kategorinin arasında çalgılar açısından öyle gelişmeler vardır ki…
Tarihe geçmemiş, yazıya bile dökülmemiş.
Çalgı müzelerimiz kurulmaya başlandı. İlkinin (İzmir MÜZİKSEV) içinde sergilenen çalgılarının toplanması / imali yılları ve sonunda amacımız olan müzenin kuruluşuna Sn. Güner Özkan ile birlikte bizzat tanıklık ve yardım etme imkanını bulduk. Ardından Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi kuruluşu geldi. Davet üzerine orada da konun derinlikleri hakkında fikrimizi beyan ettik.
Organoloji, yani çalgı bilimi içeriği Türkiye'de henüz anlaşılmaktan çok uzak görünmektedir. Konu ya çalgıları vitrin malzemesi gibi sergilemek, ya Avrupa'da 20.yy başında yapılan sınıflamayı olduğu gibi almak, ya da ordan- burdan edinilmiş yüzeysel tarihi bilgileri yazmak olarak algılandığına tanık oluyoruz.
Oysa çalgılar kullanıldıkları müzikte yaşayan en önemli varlıklardır. İnsan elinde canlanıyorlar. Kişilik kazanıyorlar.
Çalgıların deviniminin içindeki detay üzerinde durulmamış/görülmemiş yıllar yılı. (Müzisyenin çalgısının kırılmasının ne sevap, ne de günah olması şeklinde yüz yıllar yılı süregelen algı çeşitliliğinin bunda etkisi olabilir)
Hala da öyle, görülemiyor.
Organoloji üç/beş çalgıyı sergilemek ve tarih anlatmak değildir.
İçine müzisyenin onu kullanımı ve dinleyen girer ki -virtüöziteden, orkestra içindeki eski ve yeni kullanımına- asıl muamma burada başlar.
Bu muammayı çözme uğraşı bilincine/boyutuna erip, çalışma yürütene, sonuçlarını paylaşana organolog denir.
Organoloji durağan değil, canlı bir bilim alanıdır. Sürekli devinir.
* * *
Türkiye'de çalgı yapımcıları marangoz sınıfına girdiklerini belirtmek gerek.
Kaç müzik okulumuzda çalgı yapım bölümü vardır ve buralarda hangi çalgıların yapımı ana ders olarak öğretilir?
Bu sayı iki elin parmaklarından biraz fazla ve yapımını öğrettikleri çalgı da genellikle kemandır.
İTÜ TMDK, EÜ DTMK başta olmak üzere Anadolu Üniversitesi, Bülent Ecevit Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi konservatuarlarımızda daha çalgı yapım bölümü bulunmaktadır. Bu arada Süleymanpaşa Belediyesi Çalgı yapım kurslarını yaptıkları başarılı işlerden dolayı saymak gerekir.
İstanbul'da rahmetli Cafer Açın, İzmir'de Veyis Yeğin akademik kurum çatısı altında özverili çalışmalarıyla öne çıkmışlardır. Onların sonrasında çalgı yapımcılığı "müzik teknolojisi" sınıfına sokulmuş, adeta eritilmiştir.
Dolayısıyla çalgı yapımcılığı eski usul yapım teknikleriyle yürümektedir. İstedikleri malzemeyi bulabilecekleri alt yapı oluşturulamamıştır. Ağaçlarını çalgı hammaddesi satıcılarından değil, oduncudan seçerler.
Bunlar hep o kendi coğrafyasının koşullarını özümsemeyip, batıdan yapılmışları olduğu gibi alan kişilerin sonuca götürmeyen, yerinde saydıran uygulamalarının sonucudur.
07 Şubat 2017 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan haberde ("2023'e kadar iş yok" Nuran Çakmakçı, Hürriyet Eğitim, sf.22) 2023'e kadar öğretmen olarak iş geleceği karanlık görünen 20 meslek grubunun içinde çalgı yapımcılığı da yer alıyordu:
Tesbit şöyleydi:
MEB Müzik aletleri yapımı öğretmenliği:
Öğretmen mevcudu: 7
Kurum fazlalığı: 1
Doluluk oranı: % 116.67
* * *
Çalgı yapımcılığın gelişmemişse, orkestran da gelişmemiştir.
Çalgı yapımcılığın gelişmemişse, müziğin de gelişmemiştir.
Ordan burdan topladığın derme çatma çalgılarla oluşturduğun gruplara orkestra dersin.
Çalgı gelişimi müzisyenin ihtiyaç duyduğu gelişim ile doğru orantılıdır.
Çalgı teli teknolojisi ise adeta sıfır düzeydedir ki tellerin yapıldığı hammadde karışımından, bu karışımın hangi frekanstaki basıncının hangi ağaç üzerinde, en güzel tınıyı vereceği ve uzun yıllar dayanacağı çalışması -tezgaha girip deneme sonuçlarının tesbiti bir yana- fikirlerde bile yer bulur halde görünmemektedir.
Dememiz o ki:
Orkestranı kuramazsan, çalgı yapımcılığını bir sanayi kolu olarak geliştiremez, ekonomine katamazsın…