15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik günümüz kutlu olsun.
Yeni Türkiye ülkemiz için hayırlı olsun.
Müzikoloji camiasının beklediği müzik politikamız ve akademik problemleri en kısa zamanda çözülmüş olsun.
Bir yazımda Devletin kulağı olduğunu söylemiştim ya, ama neyi ne zaman duyduğu tam olarak anlaşılamıyor. İşte bu noktada hatırlamamız gereken soru “geciken adalet, adalet midir?”. Yeni devlet sistemimizden beklediğimiz “Adalet mülkün temelidir” sözünün “gecikmeden” yerine getirilmesidir. Bir gerçeğin veciz ifadesi olan bu sözün kime ait olduğunu belirtmeme gerek var mı?
Şimdi Göktan Ay’ın fikirlerini destekleyecek bazı müzikolojik akademik problemlere değineceğim. Hem Yeni Türkiye için hem de yaklaşan “akademik teşvik” için bu konuları önemsiyorum.
YÖK her akademisyenden akademik-bilimsel faaliyet istiyor, iki yıldır devlet teşvik veriyor. Bunlar güzel. Ama sorun da burada başlıyor. Bundan on yıl önce bazı akademik siteler kuruldu, kurulurken pek çok akademisyene yazılarınızı ücretsiz yayınlayacağız derken, yazılar ilgili sitelere gönderildi. On yıl sonra kendi yazınızı görmek için bile artık ücret isteniyor. YÖK bunu on yıl önce görmeli değil miydi? Akademik faaliyet isterken, akademisyenlere ücretsiz ortamlar hazırlaması gerekmez miydi?
Akademik dergilerde makale yayınlatma olayı bir problem halini aldı. Bundan on yıl önce makale yayınlamak için hiçbir ücret istemeyen ve üste para veren dergiler varken, on yıl sonra ücret istemeyen dergi bulamaz oldunuz. Artık dergilerde makalenizi yayınlatmak için ücret istemeyen dergi kalmadı. Yazınız ne kadar akademik-bilimsel olursa olsun. Akademisyen emek verdiği yazısı için on yıl önce yayıncıdan para alırken, on yıl sonra üste para vermek zorunda. Bunun adı ilerleme olamaz? Bunun adı akademik teşvik olamaz. Eğer denirse ki on yıl önce vermedik ama gecikmiş de olsak iki yıldır “akademik teşvik veriyoruz ya, işte ordan alın, oraya verin” denirse, nerde kaldı bunun akademik artı getirisi, ödülü, emek karşılığı? YÖK bunu on yıl önce görmeli değil miydi?
Şöyle denebilir “üniversitelerin dergileri var oralarda yayınlayın”. Tamam, yayınlayalım. Fakat bazı küçük hesaplar peşinde olan, akademik faaliyetin ne olduğunu bile bilmeyen, kıskanan “Prof.” Ünvanlıların başarılı akademisyenleri engellediklerini, engelleyebileceklerini YÖK bilmiyor mu? Çünkü bu Prof.ların bir kısmı eski Türkiye’nin prof.ları. Herkese uygulanan kararlara saygım var, ama burada demek istediğim, şöyle veya böyle yayım aşamalarını geçen ve “akademik emek ürünü olan makaleye para ödenmesi” konusudur. Doğru olan da üniversite dergilerinde yayınlanan akademik makalelere para ödenmelidir, akademik yazıları değerlendiren hakemlere para ödenmelidir diye düşünüyorum. YÖK bunun tedbirlerini almalıdır, “Akademik teşvik” uygulamasını kaldırmadan.
Akademik atıf diye bir uygulama var. Akademik teşvik veya akademik personel bilgilerinize bunları girebiliyorsunuz. Bildiğim kadarı ile Tıp ve teknik alanlarda akademik atıfla ilgili çalışmalar var. Yani siz sağlıkla ilgili akademik bir yazı yazmışsanız, yazınıza yapılan atıfların çoğunu uluslararası indekslerde görebiliyorsunuz. Peki Türk Müzikolojisi alanı ne olacak? Türk Müzikolojisinin böyle uluslararası bir indeksi yok, çünkü Türk müziğinin problemleri ulusal sınırlarla, biraz zorlarsak Türkçe konuşan Türk toplumu ile sınırlı. Buna rağmen Batı müziği ile ilgili bir yazı uluslararası bir dergide yayınlanırsa, az da olsa şanslısınız indekslerde bunu görebilirsiniz. Az da olsa çünkü indeksler bütün akademik yazıları değil bazı dergilerde yayınlananları gösteriyor. Türk müziği ile ilgili yirmi beş yıldır akademik yazı yayınlıyorum. Böyle bir indeks sistemi olmadığı için yazılarıma yapılan atıfları yayınlanan makale ve kitapları takip ederek “on yıldır” ben not alarak topluyorum (teşvikten önce de dikkate alınan bir akademik değerdi). Düşünün her yıl sürekli yayın takibi yapmak zorundasınız (bir akademisyen kendi “uzmanlık alanı”yla ilgili yayınları takip etmeli ama “bütün alan”daki yazıları takip etmek zorunda değil). Çoğu zaman meslektaşlar “bana atıf yaptın mı?” diye soruyorlar, yapmadığımı duyunca üzülenler ve küsenlerle karşılaşıyorsunuz. Çoğu zaman yapılan atıfları ilgili yılda değil, gecikmiş olarak tespit edebiliyorum, teşvikten hisse alamıyorum. Yani 2017’de vereceğim teşvikte 2016’da yapılan atıfları tespit etmeliyim, ama o kadar çabama rağmen 2017’de gözden kaçırdığım birçok 2016’da yapılan atfı 2018’de görüyorum, bidirimde belirtememiş oluyorum. Bunu ifade eden diğer arkadaşlarım gibi müzikologların atıf kaybı ne olacak? Eski Türkiye’nin müzikoloji dünyası ve akademik atıf tespiti. 01 Şubat 2016’da da atıf konusunu yazmıştım, o günden bugüne “Ulakbim Ulusal Veri Tabanı”na bakıyorum 2-3 tane yazım çıkıyor. Umarım şimden geri Yeni Türkiye’de bu sorun aşılır. YÖK bunu dikkate almalı, ama kısa süre içinde halletmeli.
Akademik yayın ve yayınevlerine getirilen sınırlamalar var. Yani bir yayınevinin “uluslararası sayılması” yetmiyor, 20 değişik yazarın eserini yayınlayan beş yıllık kurum olması tanımı var. Akademik teşviklerde bu mecburiyet midir, tavsiye midir? Belli değil. Buradan şu çıkarılabilir mi? Bir kişisel yayınevi sahibinin yayını ne kadar İngilizce olursa olsun, ne kadar akademik-bilimsel ölçülere uyarsa uysun, ne kadar uluslararası platformlarda yayın ve reklam yaparsa yapsın, 20 kişinin eserini yayınlamadığı için uluslararası yayınevi sayılamaz denebilir mi? Beş yıllık şartı biraz anlaşılabilir ama bu 20 kişi şartı nedir? Üstüne üstlük kişisel yayınevleri için başkasının eserini telif anlaşması yapsalar da yayınlayamaz sınırlaması konulmuş. Bu duruma göre beş yıllık bir kişisel yayınevi tarafından akademik kriterlere uygun tamamı İngilizce bir eseri uluslararası kabul etmeyelim ama sadece İngilizce özeti var diye Türkçe bir akademik makaleyi uluslararası yayın sayalım. Bir çelişki yok mu? YÖK teşvikte ki bu sınırlamaları gözden geçirmelidir.
Yazıların akademik olup olmadığının ölçüsü aslında bellidir. KABAS prensibi, yani “kaynak, bulgular, analiz, sonuç”. Ayrıntılara girmeye gerek yok, her akademisyen bunu bilmeli. Fakat her alanda değerlendirme yapacak uzman sayısı yeterli olmadığı için, XV. Yüzyıl Türk müziği ile ilgili bir makaleyi, XX. Yüzyıl Türk müziği ile ilgilenen hayatında KABAS prensibini duymamış olabilir ama uygulamamış birine gönderiyorsanız, saçma sapan gerekçelerle yazınızı ret edebiliyor. Yazarın buna tepkisi ne olursa olsun, dergi editörü o yazıyı ret edilmiş kabul ediyor. Makale hakemi haksız ama dergi editörü haklıdır. Veya yayın incelemesine ücret ödenmediği için akademik yeterliliği olmayan bir yazıya yayınlanabilir imzası veren hakemler. Buyrun bu da kendi içimizden bir sorun. YÖK buna bir şey yapamaz, müzikologlar. Kendi vicdanlarımızı ve akademisyenliğimizi sorgulayalım, hakemlik yaparken “yiğidi öldürelim ama hakkını yemeyelim”, yani yiğit bir akademisyeni hem öldürüp hem de hakkını yemiş olmayalım.
Göktan Ay’ın yazılarında belirttiği olumsuzluklar, umarım çözüm bulsun. Çünkü onun dile getirdikleri Türkiye’de müzikolojiyi çok yakından ilgilendiren problemler. Bazılarının Prof. Dr. M. Şişman’ın cevabında görüleceği üzere dikkate alınmış olması güzel (“Tambur” yazılır, “tanbur” değil; “repertuvar” yerine “dağar”ı kabul edelim artık). Bu problemlere çözümler bulunmadıkça Ayhan Sarı köşesinde “müzikolojiyi abarttık” diye ironik başlıklar atmaya devam edecek. Şimdi ben burada sorunları Göktan Ay, Ayhan Sarı, Hakan Güngör, M. Bardakçı gibi dile getirdim, her kes için, müzikoloji ve akademik kamuoyu için.
Haftaya müzikte düalizm ve deizm konulu müzik felsefesi var. Bu konuyu geçen yazımda belirtmiştim. Yani sizce müzikte düalizm ve deizm denilince ne akla gelebilir? Siz olsanız ne anlatırdınız?
Yeni Türkiye’nin güzel şeyler yapacağına inanmak istiyorum. Musikidergisi.com’da haber olarak da yayınlanan “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu”na başarılar diliyorum. 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik günümüz kutlu olsun.