Her zaman kişilerin alanına saygı duyulması gerektiğini söylerim, bu yüzden müzikologların edebiyatçıların tarihçilerin alanlarına saygı duymalarını ve onların alanlarına girip söz söylememelerini belirtirim. Zamanımızın sosyal bilimleri alanında çalışanların problemlerinden biri budur, kendi alanlarının sınırlarını aşmalarıdır. Ama bazı konular vardır ki disiplinler arasıdır. Bu durumda her iki taraf birbirinden doğru bilgi almalıdır.
Bugün değineceğim husus böyle bir konusudur. Müzikoloji ve Teolojinin ortak konularından biri, müzikolojinin ana malzemesi olan müziktir. Müzikolojiyi doğrudan ilgilendirmeyen konulardan biri, müzik ve din ilişkisidir. Müzisyen zaten kafasında bu konuyu çözmüştür, çözemeyenler müzikten uzak duranlardır. Bu kişilerin bilgilenmek için kestirmeden yaptıkları yöntem ise din adamlarına başvurudur (haklı olarak). Genellikle din adamlarının bu konuda farklı fikirleri olduğunu görürüz. Bu fikirlere bir bütün halinde bakarsak neredeyse birbirine zıt anlamlar/sonuçlar taşıdıklarını görürüz: haram ve helal gibi. Bu konu üzerinde eğilmemin sebebi musikidergisi.net’de bir sayfa ve bu sayfada bir kısım din adamlarının görüşlerine yer verilmesi ve bu görüşlerin bende uyandırdığı fikirlerdir.
Din adamlarından bazıları İslam dininde müzik helaldir derler, bunun için bir hayli kitap, risale, kitapçık, makale yazılmıştır.
Din adamlarından bazıları İslam dininde müzik haramdır derler, bunun için bir hayli kitap, risale, kitapçık, makale yazılmıştır.
Din adamlarından (veya dini bilgisi yüksek seviyede olanlardan) bazıları müzik icrası yapmışlardır, hem hanende hem de müzik icracısı olarak. Bu bir yetenek, yeteneğini geliştirme imkânı bulma ile ilgilidir. Her din adamının müzisyen olmasından söz edilemez.
Din adamlarından (veya dini bilgisi yüksek seviyede olanlardan) bazıları müzik icrası yapanlara patronajlık yapmıştır.
Müzikoloji açısından bu konuya yaklaşım ne olmalı? Öncelikle bu konu dinde tartışmalı bir konudur, din adamlarının tartışmalarına katılmamalıyız. Onlar tartışa dursunlar. Tartışmalı bir konunun, mutlak haram olduğunu da kimse iddia edemez. Aşağıdaki konu bir müzikoloğun bakış açısıyla yazılmış gibi değerlendirilse de aynı zamanda kişisel görüşümdür, hiç bir gurup veya mezhebi savunmak için değildir. Yazının oluşumu “musikidergisi.net”de gördüğüm ve bir müzik dergisine yakıştıramadığım “din adamlarının müzik hakkındaki görüşleri” başlığını taşıyan köşesiyle ilgilidir. Yanlış anlamalara sebep olduğu için kaldırılmasını talep ettim.
İslam dininde hüküm vermek için, o şeyin zatı ve sıfatıyla ne olduğu anlaşılmaya çalışılır. Kaynak, mantık ve akıl kullanılır. Bu konuya kafa yoranlar için müziğin ne olduğunu anlamaya çalışalım:
Müzik, öncelikle sestir. Müziği yasaklamak, sesi yasaklamak demektir. Bu durumda müziğe haram diyenler, Aristo mantığıyla sese haram demiş oluyorlar, öncelikle seslerini kesebilirler, böylece kendi söylediklerine uymuş olurlar. Oysa insan sesi haram değildir. İnsan sesi, Allah’ın verdiği en önemli nimetlerden biridir. Bunu çarpıcı bir şekilde ifade eden Abdülkadir Meragi’nin Makasıd adlı eserinin girişinde bir “gülbank” tarzı “hamdele” yer almaktadır (Okunmasını tavsiye ederim).
Müzik, ya insan sesidir veya çalgı sesidir. Müzik insan sesidir denirse, yukardaki paragrafta açıklanan fikre uymak zorunda kalınır. Çalgı sesi denirse, “sonuç fikri” için konunun iyi anlaşılması gerekir. Yani müzik, çalgının kendisi değil, çalgının teline vurmakla çıkan sestir, çalgının boşluğuna üflemekle çıkan sestir, çalgıya vurmakla çıkan sestir. Yani sonuç, yine sestir, ses çeşitlerinden bir sestir. İnsan sesindeki çeşitlilik gibi, çalgı seslerinde de çeşitlilik vardır. Çalgılardan elde edilen her ses müzikte kullanılamaz, müzikte kullanılabilen seslere perdelere uygun/uyumlu ses diyoruz, uyumsuz sesler müzik yapımına uygun olmayan seslerdir, çalgının sesi dediğimizde kastettiğimiz, çalgının kendisinden elde edilen değil, çalgıdan üretilen sestir. Dolayısıyla çalgı sesi haramdır denirse, çalgıya haram denmiş olmuyor; perdeli/uyumlu sese haram demiş olunuyor (uyumsuz olan sesler zaten müzik bilimince haram/yasak seslerdir), bu durum yukardaki paragrafta yer alan fikre girmektedir, yani sesi yasaklayamazsınız. Perdeli ses, insan boğazı ile de yapıla biliniyor. Bir annenin ninnisi gibi; Ezan ve Kuran okumak gibi. Perdeli sesi diğerlerinden ayırmağa çalışan yasakçıların yanlarında ses frekansı ölçer aleti taşımaları, bu sesi duyduklarında hemen onu tespit edip, kim veya ne bu sesi çıkarırsa cezalandırmaları gerekir, mesela kuşlar gibi. Hatta kendi hocanızın bile konuşurken çıkardığı sesler arasında “perdeli ses” tespit edilmesi mümkündür. Onu da yasaklayacak haliniz yok ya.
Buraya kadar yaptığımız basit açıklamadan müziğin, zatıyla veya sıfatıyla, gerek çalgıdan olsun, gerekse insan sesinden olsun yasaklanmasının mümkün olmadığının anlaşılmış olması gerekir. Bununla birlikte din adamlarının müziğe farklı bakış açılarıyla yaklaşımlar da bulunduklarını görmekteyiz.
Din adamlarının konuya yaklaşımlarından biri şarkı söyleyenin söylediği güftelerdir: açık saçık sözler. Öncelikle bunların doğrudan müzikle ilgisi yoktur, ilgi ikinci derecedir ve bu sözler “salt müzik” değildir, bunlar şiirdir, sözdür, kelimelerdir. Şiir olmasa da müzik olur. Eğer şiirlerdeki bu ifadelere karşı iseniz, o zaman Kur’an’dan tutun da birçok edebi eserde buna benzer ifadeler yer almaktadır. Açık saçık sözler, söz unsurudur, müziğin asıl unsuru değildir, müziğin zatıyla ilgili değildir. Perdeli ses çıkarmak için ille de açık saçık sözleri haykırmak gerekmiyor. Yani basit mantıkla “müzik, haramdır” demekle, açık saçık sözleri yasaklamış olmuyorsunuz, yasaklayacağınız şey “açık saçık şiirler” olmalıdır. Bu konu müstehcenlik, porno, erotik tartışmalarına kadar gider, bunlar müzik dışı konular olduğu için bu konulara girmiyorum. Benim burada işlediğim konu müzik ve dindeki yeri ile sınırlıdır.
Müzik, perdeli sestir, insan sesidir. Evet, Kur’an veya ezan çoğu ülkede, çoğu müezzin tarafından perdeli sesle yani müzikle okunur. Tarihte ve günümüzde güzel ezan dinlemekle nice insanın Müslüman olduğuna dair anlatılar vardır. Müezzinin makamla ezan okuması yararlıdır. Üstüne üstlük güzel sesli olursa daha güzel olur. Bunu inkâr etmek mümkün değildir, üstelik peygamberimiz tarafından da “güzel okumak” taltif edilmiştir. Harfleri doğru çıkarmanın ilmi “tecvit”tir. Tecvit, harf dediğimiz sesleri uyumlu ve düzgün çıkarma bilgisidir. Müzikte buna perdeli sesler/uyumlu sesler bilgisi yani müzik bilgisi denmektedir.
Kur’an ve ezan okumakla başlayan ve zamanla içimize işleyen “Dini müzik zevki” günümüze kadar dini müzik çeşitleriyle devam etmiştir: Mevlit, ilahi, naat, müracaat gibi. Bunlar anmadır, methiyedir, övgüdür, yakarıştır. Esmaü’l-hüsna’dır, sözlerdir, kelimelerdir, güzel sözlerdir. İslam’ın doğuşundan beri vardır. Bunların yasaklanmasından söz etmek mümkün değildir.
Müziğe bir başka bakış “boş zaman sosyolojisidir”. Yani müzik, boş işlerle uğraşıdır anlayışı. Konuyu müzik boş iş değil, sanattır diyerek açıklamak mümkün iken başka bir yaklaşım sergileyelim. Birinin dedikodusunu yapmak dinde yasaklanmıştır, Kur’an ve hadislerle ve hatta bütün mezheplerin ittifak ettikleri bir konudur. Bir şeyle meşgul olmayan insan dedikoduya bulaşmaktan kurtulamıyor. Ama müzik öyle değil, müzikle uğraşı kişiyi boş zamandan alıkoyuyor. Müziğin bu anlamda toplumsal birçok yararı vardır, bunu uzatmayacağım, biraz müzik felsefesi veya sosyolojisi okunursa bu sonuçlar kolayca görülebilir.
Müzik, Medeniyetlerin birbirlerine kenetlenmesinde en önemli yapıştırıcılardan biridir. Ortak dil gibidir, şimdilerde İngilizce(!) için söylenen bir özellik, müzikte de vardır, “evrensel dildir”. Tarihte ortak kimlik ve kültürün sesi idi, günümüzde de farklı değildir. Ayrıca günümüzün “İletişim çağı”nda müziğe ihtiyaç daha çok miktarda hissedilmektedir, hissedilecektir. Bunun için de müzik sosyolojisi ve iletişim kitaplarında bolca bilgi bulabilirsiniz.
Müziğe bakışlardan biri “kötülüğe götüren yollardan biri” şeklindedir. Oysa biliyoruz ki müzik bıçak gibi değildir. Bıçak insanı öldürür, ama müzik insanı kötüye götürmediği gibi, mutlak kötü sona hiç götürmez. Müziğin insanı kötülüğe zorlayacak gücü yoktur, kötü etkisinden ise doğrudan kendisinden değil (yani zatıyla ve sıfatıyla değil), ancak başka unsurlarla birlikte olursa söz edilebilir. “Kötülüğe sürüklenmek” bir “müzik” sorunu değil, “ortam” sorunudur. Müziği değil, ortamı yasaklamak gerekir, ortamın “kötü” olmasında “müziğin suçu” yoktur, müzik suçlu değildir (yukarda açıklandığı için şiir konusuna girmeyelim), onun için müzik yasaklanmamalıdır.
Müziğe bakışlardan biri “din adamları ne söylediler?” şeklindedir. Bir konu hakkında fikir sahibi olmanın en kestirme yollarından biridir, çünkü insan her şeyi araştıramıyor. Özetle, yazının girişinde belirttiğimiz gibi müziğe din adamları içinde “haram” diyenler de var, “helal” diyenler de. Hatta aynı din adamı hem “helal” hem “haram” diyebiliyor. Böyle durumlarda gerekçeler ileri sürüyor, ama bazı din adamlarının “müziği zatıyla veya sıfatıyla” değil (belki müzikten anlamadıkları için, müziği yeterince inceleyemedikleri veya değerlendiremedikleri için), müzik icra edilen ortamların işlevlerine bakarak karar verdiklerini görüyoruz. Bazı din adamlarının daha önceki ustasının/hocasının gerekçesine dikkat etmeden aktarma sözlerde bulunduğunu da unutmayalım. Müzik-din ile ilgili sözlerin bazıları bir konuyu açıklamak için aktarıldığından, konunun ortasından kesip aktarılmış sözlere de dikkat etmek gerekir. Bunları aktarırken din dışından gazel okuyan, yani devrimci, ateist kişilerin hakaret içeren sözlerine de alet olmamak gerekir, onların “i’rabdan mahalli olamaz” yani bu konuda görüşlerine güvenilmez.
Ben asla aklınızla hareket edin demiyorum. Müzik yapın da demiyorum. Bilginizle hareket edin ve müziğin, her gördüğünüz “yoldan çıkmalar” veya “taşkınlıklar” olmadığını bilin diyorum. Müzik demek ses demektir, düzenlenmiş sestir. Müziğe haram demeniz, müziğin hakkına tecavüz ettiğiniz, hatta kendi sesinizi kesmek zorunda kalacağınız anlamına gelir diyorum. Bırakın insanlar müzik yapsınlar, müzik sanattır, incesanattır, ince zevktir. Önyargısız dinleyin, göreceksiniz.
Dinde ilk/son söz Kur’an’ındır, hadislerindir. Dini araştırmalarda ana kaynaklar bunlardır. Kur’an’da “müzik” kelimesi geçmiyor. Din adamları genellikle “müzik”in sıfatları olarak yorumladıkları özelliklerden hareketle dindeki yerini belirlemeye çalışıyorlar. Böyle bir durumda bütün din adamlarının aynı kararda olmaları mümkün olmadığından ve okuyucu veya din takipçisinin yapması gereken en akıllıca şeylerden biri bütün görüşleri neden ve niçinleri ile araştırmak olmalıdır. Bunu yapmak ve uygulamak uzun bir yoldur. Kestirmeden bu konuyu sonuca bağlama yollarından biri, konuyu araştıranlardan okumaktır. Ancak bu durumda da konu tartışmalı olduğu için araştıran, hangi görüşü haklı çıkarmak isterse eserini ona göre düzenleyebiliyor. Oysa bu durumu yakından bilen müzik icracıları vardır. XV. Yüzyıl ud icracısı büyük müzisyen Meragi bunlardan biridir. Din adamlarının sözlerini de kitaplarında aktaran ünlü müzisyen Abdülkadir Meragi’nin kitaplarının giriş kısımlarında mutlaka müziğin dindeki yerinden söz eden bir hadisler kısmı vardır. Bu kısımları okumakta fayda vardır.
Matem ve eğlence insanın iki özelliğidir. Müzik her ikisinde de kullanılır yani müzikle matem de yapabilirsiniz, eğlence de. O halde müziği yasaklamak, şehitleri hayırla yad etmek anlamına mı gelir? Bu günlerde bütün siyasi partiler bu kararı uyguladılar. Oysa marşlar veya ilahiler söylemek ile de hayırla anılabilirlerdi. Kongrelerde işlevsel müzikten yararlanarak birliğe davet müzikleri yapılabilirdi. Müziği susturmak, yasaklamak nedir? Müziğin dinde “haram” olduğunu söyleyenlere sadece son söz olarak şu söylenebilir:
Yapmayın beyler yapmayın, dikkat edin de, Allah’ın yasaklamadığını yasaklamaya kalkmayın.
Recep USLU