16.04.2015 tarihinde Prof. Dr. Gülçin Yahya sanat yönetmenliği ve şefliğinde Gazi Üniversitesi Konser salonunda saat 19.30’da konser vardı. Konsere devletin önemli kesimleri gibi üniversitenin rektörü de katıldı.
Kutlu doğum haftası sebebiyle yapılan konser salonu dinleyici ile doluydu. Konser Prof. Dr. Gülçin Yahya Kaçar’ın ud taksimiyle başladı. Suyolcuzade, Sebilci Hüseyin, Sadi Bey, Tahir Karagöz, Zekai Dede, Kenan Rifai, İzzeddin Hümayi, Sadeddin Kaynak, Tekin Uğurel, Cüneyd Kosal, Enderunlu Hafız, Ahmet Hatipoğlu, Hafız Post’undini müzik besteleri çalındı, Niyazi Mısri’nin sözleriyle sona erdi.
Rast tevşih ve ilahilerle başlandı, salat u selam’dan sonra mahur, tahir neva, karcığar, bayati ilahilerle devam edildi, konser gülizar ilahilerle son buldu. Güfte sahipleri içinde Yunus Emre, Niyazi Mısri gibi klasikler yanında Osman Hulusi, Talip Kargı, İbrahim Yurtören gibi XX. Yüzyıldan örnekler de vardı. Hanende Ahmet Çalışır, arada kasideler okudu.
Çoşkulu bir konser olduğunu söylemek yeterli değil, konsere gelip yaşamak ve dinlemek lazım. Siz okuyuculara bu kadar söyleyebilirim. Konser sonunda bu coşkuyu yaşıyan Gazi Üniversitesi Rektörü Prof Dr. Süleyman Büyükberber ve Rektör yardımcısı Prof.Dr. Mehmet Türker birer çiçek demeti ile sanat danışmanı Prof. Dr. Gülçin Yahya ve gurubu temsilenDoç. Dr. Mehmet Gönül’ü tebrik ettiler, kızlı erkekli 18 sazende ve kızlı erkekli 25 hanendeden oluşan bütün icra heyetine teşekkür ettiler. Dinleyenler arasındaki protokol o kadar memnun kaldı ki, istek üzerine konser heyeti, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonunda 24 Nisan 2015 Cuma günü saat 20.00’de tekrar konser verecek. Ankara veya Ankara dışından Tasavvuf Müziği sevenler beklenmektedir. Umarım bu tür faaliyetler her sene olduğu gibi devam eder.
Üniversiteler bir taraftan bilgi üreten merkezler olmakla birlikte, üretilen bilgileri, toplumun kazanmasına yardımcı olan kurumlardır. Diğer taraftan üniversiteler toplumu ayakta tutan dinamiklere bu tür konser ve etkinliklerle sahip çıkmalı, kültürün temellerini oluşturan değerlerin yaşamasını sağlamalıdır. Kutlu Doğum Haftası bu tür etkinliklerden biridir.
Türk dini müziğinin Orta Doğu dini müziği içinde özel bir yeri vardır. Bu özellik dini müziğin ağır başlı tavırla icra edilmesinden gelir. Bu klasik imbikten süzülerek gelmiş kaliteli dini müzik tavrının korunması ve yaygınlaşması için üniversiteler çaba sarfetmelidir. Türkiye içinde eğitimsiz bazı kişi ve gurupların dini müzik olarak arabesk, folklorik tavır sergiledikleri görülmektedir. Müzik bilmeyen insanlar için "canım ha o tarz olmuş ha bu tavır" denebilir, fakat bunun zararını yine gelecek nesiller çeker. Dini müzik tavrının bozulması dinin ağır başlılığının kaybolmasını tetikleyici sebeplerden biridir. Kültürel kimliğin bozulmasında en etkin bağlardan biri müziktir. Geçenlerde youtube’de Arnavutluk İlahiyat Fakültesinin kızlar korosundan bir dini müzik dinledim, Arap tarzı idi. O kadar güzel hazırlanmalarına, ağırbaşlı duruşlarına rağmen, müzikte o ağırbaşlılık yoktu. Türkiye, müzik tarzımıza önem vermediği, bunun içinyeterince faaliyet göstermediği, Türki Cumhuriyetler ve Türk kültürünün görüldüğü ülkelerde yatırım yapmadığı sürece, kültürler arasındaki bağ gittikçe kopacak, eğer duruma el atılmazsa Arnavutluk gibi daha birçok ülke ile ortak bağ kalmayacaktır. Türkiye’nin müzik politikasına daha ciddiyetle eğilmesi hem müslümanlık, hem kültür, hem de Türkiye’nin geleceğinin yararına olacaktır. Türk müziği tavrını taşıyan projelerin desteklenmesi gerekir.
Bazı üniversitelerin Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin neler olabileceği ile ilgili online gezinirken, gözüme ilişen bazı etkinlikleri görünce "rezalet" diye bağırmak geldi içimden. Gitarla, piyanoyla Kutlu Doğum Haftası kutlamak! Ne var bunda demeyin. Düşünün, yukarda söylediğim sakıncalı durumu ve bir üniversitenin tam da bunu yaptığını.
Dini müzik öncelikle sözlerle tanımlanan bir müziktir. Ancak sadece bu yaklaşım yeterli değil, eksiktir. Türk diline uygun olmayan bir tarzda örnek Türkçeden söz etmek mümkün olamayacağı gibi, Türk müzik diline,sistemine ve yapısına uymayan çalgılarla, söyleyiş tarzıyla dini müzik olmaz, olamaz (Neden sorusunun cevabı müzik sisteminde, gönüllere hitab eden müziğin ifade zenginliğinde yatıyor). Türk dini müziğin tarzına uymayan konserlerle örnek Türk dini müziğinden söz edemezsiniz. Kendinizi kandırmaca olur (Bu konuyu bilmeyebilirsiniz, ama mutlaka bir bilene danışmalısınız, çünkü artık birçok Türk müziği profesörü, doçenti var; hem de icracılar, müzisyenler). Aksi takdirde, piyasayı kaplayan Arabesk tarzla(Bazıları buna Yeşil Pop diyor) dini müzik söyleme hatasına düşersiniz. Türk Dini Müziğinin hem sözel hem de müzikal olarak bir ağırbaşlılığı vardır (bunları öğrenmek isteyenler, dini müzik dersleri almak için çeşitli kurum ve derneklere başvurabilirler). Üniversiteler bu ağırbaşlılığın bozulmasına müsaade ederler, gitarla dini müzik, piyanoyla dini müzik, Rap’le dini müzik, Popla dini müzik yapmayı Kutlu Doğum Haftasına taşırlarsa, kültürel “bozum” kesinlikle gerçekleşecek demektir.
Farklı müzik çalgıları XVIII. Yüzyıldan beri Mevlevihaneler başta olmak üzere birçok dini müzik icrası yapılan yerlerde denendi. Olmaz, olamaz, olsa çoktan olurdu. Çünkü sufiler geniş görüşlüdür, diğer çalgıları da dini müzikte denediler, olmadı, olmuyor. XX. Yüzyıl başında Mevlevihanelerde piyano, Arnavutluk tekkelerinde klarnet denendiğini bir kaç örnek olarak belirteyim. Eğer Türk Dini Müzik tavrına uyarak oluyorsa bunu zaten kabul ederlerdi, zamanımızın birçok dini müzik yapan akademisyeni var bu durumu çok iyi değerlendirirlerdi. Çok sesli Yunus Emre Oratoryosunun orkestralar ve sahneler dışında, dini müzik ortamlarında istendiğini, çalındığını gördünüz mü? Bunun sebebi farklı bir müzik anlayışıyla bestelenmesinde yatmaktadır.
Gelenekten söz ediyorum. Uydurma müzikten, deneysel müzikten değil. Mevcut Batı müziği gitarıyla, piyanosuyla dini müzik olmaz, ancak yeşil pop (!) olur, yani “dini sözleri olan yeşil pop müziği” olur. Üniversitelerin kültürümüzdeki bu hassasiyete, kaliteye, özene dikkat etmeleri umulur, hatta şarttır.
Recep Uslu