Uluslararası Sanat Müziğimizin son zamanlarda güzel konserlerini çeşitli ülkelerde yapılıyor olması memnun edicidir. Bunlardan biri olan ve geçen yıl başlanan Yunus Emre İlahileri Projesi hala önemini korumaktadır. Prof.Dr.Gülçin Yahya ve Doç.Dr. Mehmet Gönül’ün bu projesi her sene geleneksel hale getirilmelidir. Tıpkı Konya’da yapılan Sufi Müziği Festivali gibi. İşte bu yıllık festivallere genç sazendeler kazandıracak faaliyetlerden biri olan II. Ulusal Genç Sazendeler Yetenek Yarışması Gazi Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı tarafından tekrar edilmektedir. Uluslararası Sanat Müziğinin genç yetenekli sazendelerini tespit edecek bu yarışmanın başvuruları 11 Mayıs 2015’te başlıyor. İlgi duyan arkadaşlar kaçırmayın.
* * *
Geçen hafta Regaib kandilini kutladık. Korkarım gelecekte, Regaib gecelerinde İngilizce Mevlit okuyan ve dinleyen bir Türk gençliği olacak. Türkçe Mevlit onlara zevk vermeyecek. Nerden mi biliyorum? Türkçe bir anayasada İngilizce zorunluluğunun olmasından biliyorum. Türk müziği akademisyenliğinde İngilizce’nin yeri inkar edilemez ancak, İngilizceye Türkçeden daha çok değer verilmesini kim kabul edebilir? Türkçe savunucularından birini Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nu geçen hafta yitirdik. İngilizcenin, Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri kadar Türk müziği akademisyenlerine dayatılmasını ve bu fikrin uygulamada devam ettirilmesini Türkçe ve Türk kültürüne vurulmuş bir leke olarak görüyordu. Ama bu konuyu zaten Türk Einstein’ı yeterince yazdı. Kim dinledi!
Türkçenin önem kazanmasını istiyorsanız, bilgi üreten bir ülke olmalısınız. Bu çerçevede bilgi üreten akademisyenlere değer verilmelidir. Sadece teknik ve labaratuvar gelişmelerine değil, sosyal zeka ürünü bilgilere, teorilere, bulgulara da değer vermelisiniz. Fen bilimleri sonuçları herkesi ilgilendirir ama Sosyal bilimlerin sonuçları bazen daha spesifik kalabilir veya spesifik görünebilir. Onun genelleşmesi zaman alır. Bununla birlikte ülkenin kurumları tarafından desteklenmelidir. Mesela Müzikoloji alanında öyle konular vardır ki, Fas’tan taa Yakutistan’a kadar bütün Doğu kültürü içindeki ülkeleri; hatta Hindistan’da Japonya’ya kadar teksesli müzik yapan ülkeleri ilgilendirir. Avrupalı müzikolog bu konularla ancak ikinci ve üçüncü derecede ilgilenir. Örneklendirelim.
Avrupa müzikolojisini ilgilendirmeyen pek çok konunun Türk müziğini ilgilendirdiğini, bunun için bazı konuların sanıldığı ve projelerde istendiği gibi “global” olamayacağını zaman zaman derslerimde dile getiririm. Edvar konusu “müzik teorisi” anlamında ortak bir konu olmakla birlikte, özelde bu konuda tarihi çakışan ülkeleri, bazılarının Türkçe oluşu nedeniyle öncelikle Türk müziğini ve Türk kültürünü ilgilendirmektedir. Bu konuya bir örnek vermek için Türk müzikolojisinin bir problemini dile getiren şu soruyu sorabiliriz: Abdülkadir Meragi’nin Türkçe yazdığı Kitabül-edvar adını taşıyan bir eseri var mı? Bu konunun aydınlatılması Avrupa müzikolojisini öncelikli olarak ilgilendirmez. Yine de bu iddia bir Avrupalı müzikolog H.G.Farmer tarafından ortaya atılmış (eğilme nedeni o dönemde konunun uzmanı olarak görüldüğü için), tespitimizi doğrularcasına, ardından hiç bir Avrupalı bu problemle ilgilenmemiştir. Farmer o günlerin imkanlarıyla İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı bir yazıda bu konuyu dile getirmiş, yazdığı yazının ilk tarihi olan 1940’lardan 2010’lu yıllara kadar bu bilgi, pek çok araştırmada neredeyse kaynağı bile unutularak tekrarlanıp durulmuştur. Nihayet H.G.Farmer’in Türkçe Kitabül-edvar olarak Meragi’ye ait olabileceğini söylediği eser, iki Türk müzikoloğu tarafından ele alınmış ve XVII. Yüzyıla ait Ruhperver adında başka bir eser olduğu anlaşılmış ve yayınlanmıştır (2009). Bununla birlikte Meragi ve benzeri konuları araştıranlar tarafından bu hatalı bilgi tekrar edilmeye devam edilmiştir. Umarım bu bilgi hatası, bundan sonra tekrar edilerek değil, düzeltilerek devam eder. Ancak bu ve buna benzer Türk Kültürünü yakından ilgilendiren bazı konuların, bütün dünyayı değil, dünyanın yarısını ilgilendirdiği gerçeği, proje başvurularında istendiği gibi “global” değil, “yarı global” olabileceğini göstermektedir. Bu bakış açısıyla projeleri üniversiteler tarafından desteklenmeyen araştırmacılar/akademisyenler var. Ne yani Türkiye’nin resmi kurumları ve üniversiteler, bundan sonra Türk kültürü projelerini desteklemeyecek misiniz?
* * *
Neyse ki bir tarafta desteklenmeyen Türk kültürü projeleri varken, diğer tarafta projeleri desteklenen güzel örneklere de rastlayabiliyoruz. Fakat ha deyinceye kadar bu tür projeleri desteklemekte geç kalındığına tarihimizden bir çok örnek verebiliriz. Bu vereceğimiz örnek, daha önce “Ruhi Ayangil’in Mektubu Müzikoloji’nin Feryadıdır” başlıklı yazımın sonunda “Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürlüğünün Online Yayınladığı e-kitap Edvar Yayını” başlığıyla duyurmayı amaçladığım konudur.
Bugünlerde Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürlüğü’nün Uluslararası Sanat Müziği kaynaklarından, yani “Anadolu Edvarları”ndan bir kısmını, bir seri halinde yayımlama girişimini buradan duyuralım. İlk olarak Yusuf Kırşehri’nin Risale-i Musiki eserini e-book olarak yayınladı, e-book olarak indirip kullanabiliyoruz. Burada beni sevindiren XV. Yüzyıla ait bir eseri yayınlama konusunda, özellikle Türkçe eserlerde “transkripsiyon” sistemi uygulamasının müzikoloji metodolojisi anlamında ne kadar gereksiz olduğu fikrimin dikkate alınarak, XV. Yüzyıla ait müzikoloji kaynaklarından birini yayınlarken uygulanmış olduğunu görmek olmuştur. Bu proje gerçekleştirilirken Edebiyat biliminden bazı kişilere de danışılmış, onlar kendi alanlarında haklı olarak bu tür eserlerde “transkripsiyon” uygulanmasının gerekliliğini belirtmişlerdi. O sıralarda Türk müzikolojisi açısından yazdığım gerekçelerin kabul edilip edilmeyeceğini bilmiyordum, yayın kurulu gerekçeli yazımı uygun görmüş olmalı ki, artık Türk müzikoloji metodolojisi gerçeklerine uygun, “transkripsiyonsuz” bir kaynak yayın yapılmış. Türk müzikolojisi, Türk müzik teorisi ve Türk müziği tarihi adına bu projeyi destekleyen Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürlüğü’nü, halen müdürlük yapan Dr. Murat Salim Tokaç’ı tebrik etmek lazım.
* * *
Yazının girişinde “Uluslararası Sanat Müziği” terimini “Sanat müziğini” kastederek kullandım. Yani buradaki konu gereği Türk Sanat Müziği. Biliyorum bazıları bu terimi daha dar anlamda, belli bir müzik türü için kullanıyorlar. Oysa bence, “sanat” zaten uluslararası bir faaliyettir, sadece belirli bir toplum için değildir. Çünkü “sanat” evrensel bir değerdir. Bütün Türk müziği aşıkları, müziğimizin uluslararası sanat olduğunu gayet yakından bilirler. Hatta uzak tarihten Mozart, Kantemiroğlu gibi müzisyenler veya yakın tarihten Eugene Borrel, Owen Wright, Walter Feldman, E. Popescu-judetz gibi yazarlar da bunu bilirler. Bu durum Türk müziği icracıların anılarında da gayet açıkça görülür: Cinuçen Tanrıkorur, İhsan Özgen vs. Buna bir de dinleyici açısından bakalım derseniz Amerika’dan Rusya’ya; Fas’tan İsrail’e kadar pek çok ülkede Türk müziğini seven ve dinleyen kesimin olması Türk müziğinin uluslararası sanat olduğunu göstermeğe yeter. Günümüz icracıları da zaten uluslararası konser salonlarını dolduran yerli ve yabancı dinleyicilerle müziğimizin uluslararası sanat olduğunu görüyorlar. Tıpkı bazılarının dediği Uluslararası Sanat müziği gibi. Çağdaş Türk Müzikolojisinin problemli konulardan birine eğilen yazılarımda Uluslararası Sanat Müziği terimini görürseniz, her iki müziği de kast ediyor olabilirim. Hangisi olduğunu nasıl mı anlayacaksınız? Yazıyı okuyarak.
Yrd.Doç.Dr. Recep Uslu