Bugün sizlerle Türk müziği tarihinin önemli bir siması hakkında konuşmak istiyorum:
Abdülkadir Meragi.
Bazılarının Abdülkadir Meragi Türk müziğinin önemli bir siması mıdır? diye şaşırdığını ve sorguladığını biliyorum. Evet, Abdülkadir Meragi sadece Türk müziği tarihinin değil, Dünya müzik tarihinin önemli bir simasıdır, önemli bir müzik teorisyenidir, “Sistemci okul”un “Tel-taksim” yönteminin önemli bir yorumcusudur, “Tarh metodu”nu bulan müzik teorisyenidir; aynı zamanda İran müzik tarihinin; Celayirliler ve Timurlular müzik tarihini ve güçlü etkisiyle Osmanlılar müzik tarihinin önemli simasıdır.
Öncelikle Meragi Türk'tür, 15 yaşına kadar Türkçe yanında Farsça öğrenmiş, müzisyen geleneğinin güçlü olduğu Tebriz’de, Tebriz müzisyenlerinin arasında 15 yaşına kadar kalmıştır; 15 yaşında yine bir Türk devleti olan Celayirliler sarayına girmiş, Tebriz ve Bağdat saraylarında müzisyen olarak bulunmuştur. Pek çok Türk, Arap ve Fars asıllı müzisyenlerle bir arada olup kendini üstad olarak kabul ettirmiştir. Timur’un Bağdat’ı almasıyla Timurlular tarafından Semerkant’a götürülmüştür. Bundan sonraki hayatını Timurlular sarayında geçirmiştir. Eserlerini öğrenip geliştirdiği müziği ortaya koymak için yazmıştır. Burada hayatının ayrıntılarından ziyade niçin “Türk müziği tarihinin önemli bir siması” sayıldığı üzerinde durulmuştur.
Eserleri içinde kronolojik sırayla Kenz-ül Elhan (müzik/Müzik Hazinesi), Cami-ül elhan (müzik ansiklopedisi), Makasıd-ül Elhan (Müziğin Maksatları), Şerh-i Kitab-ül Edvar (Urmevi’nin Kitab- ül Edvar eserinin açıklaması), Fevaid-i Aşere, Sinname/Yaşname, Mecalis: Mecmua-i Güfte önemli eserleridir. Eserleri Farsça yazmıştır. En azından,bence, bir kısmının tarihi kökeni olan Farsça sözlü besteleri günümüze gelmiştir. Bununla birlikte bazı Türkçe sözlü eserler de bestelediği bilinmektedir.
Son zamanlarda eserleri hakkında epey akademik çalışma, hayatıyla ilgili ansiklopedik makale, dergilerde yer alan makaleler, besteleriyle ilgili CD yayınları yapılmıştır. Bütün çalışmalar onu anlamak ve çözümlemek anlamında değerlendirirsek önemlidir, ancak bu tür çalışmalar yaparken hatalı bilgileri aktararak oluşacak bilgi kirliliğine de dikkat etmek gerekir.
Meragi’nin eserlerinden ilki Zeynül-elhan’dır. Yazının başlığına bakarak “bu ne ya, Meragi’nin Müzikler Hazinesi adını taşıyan bir eseri mi var mış?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet başlıkta İroni var, bazen “eser adlarını Arapça ve Farsça olarak yazmıyalım, Türkçelerini yazalım” görüşleriyle karşılaşıyoruz. Yani sizin adınız “Ahmet” ama biz “Çok öven” yazalım gibi. Olmaz, olmaz, bu başlıktaki gibi Meragi’nin yeni bir eserinden söz edilmiş gibi metodolojik hatalar oluşur.
Zeyn-ül Elhan’ı (Müzikler hazinesi) bugüne kadar bulmak için pek çok kişinin çaba harcadığını biliyorum. Ben doğmadan önce başlayan bu büyük arayışın sonlanmış olduğunu ümit ederim. Doğmadan önce diyorum, bu konuda ilk bulguları Rauf Yekta,Meragi ile ilgili kitabında “on yıldır aradığını” belirtmek suretiyle bilgi veriyor. Suphi Ezgi, Hüseyin Sadettin Arel gibi pek çok üstadımızın hem maddi imkanlarını hem de politik nufuzlarını kullandığını tahmin ediyorum. Bu alanda bazı önemli kişilerin,tıpkı Suphi Ezgi gibi, bu kitabı bulmak için “ruh çağırma seanslarına” bile katıldıklarını kendilerinden dinledim. Maragalı Abdülkadir kitabının yazarı tarafından, Kenz-ül Elhan başlığı altında ortaya attığı iddia pek çok yazar tarafından tekrar edilmiştir. Hatta, onun “olduğunu sanıyorum ama emin değilim” ifadesi, daha sonra “bugün artık bilinen tek nüshası” olarak gösterilmiştir.
İster istemez pek çok araştırmacının bu bilgiyi tekrar etmesi sonucu:“kitap var, İran’da, tek yazma nüsha ve Melik kütüphanesinde” gibi algılanmasına sebep olmakta ve araştırmacıların ümitle verilen kütüphaneye doğru çaba harcadıkları, gidenlere sipariş verdikleri, masraf yaptıkları, seyahat ettikleri, yazmayı elde etmeye çalıştıklarını, bazılarının elde ettiklerini ve Farsça bilmeyenlerin “bu kitap bende var” diyerek ortalığa yaydıkları duyulan müzikoloji dedikodularındandır.
Rauf Yekta’nın kitabı 1925’te yayınlandığına ve Kenz-ül Elhan adlı eseri on yıldır aradığını söylediğine göre 1915’ten beri günümüze tam yüz yıl geçti. Meragi ve eserleri hala önemini korumaktadır ve hayatı hakkında bilinmeyenler aydınlatılmayı beklemektedir. Bütün modern elektronik ve psişik imkanlarla aranan Kenz-ül Elhan acaba nerededir? Bulunmuş mudur?
Kenzül-elhan neden bu kadar önemlidir? Kenzül-elhan nelerden bahsediyor? Evet, Kenz-ül Elhan’ı önemli kılan içeriğidir. İçeriği hakkında “Meragi’nin eserlerini ebcet notasıyla” yazmış olabileceği bilgisidir. Bu bilgi ilk defa Rauf Yekta tarafından kaynağı belrtilmeksizin dile getirilmiştir. Böyle bir ifadenin Meragi’nin yine kendisinin yazdığı Makasıd adlı eserinde yer aldığını, içinde bulunduğum bir proje dolayısıyla ben daha yeni öğrendim. Her ne kadar pek çok araştırma yapılsa da elde mevcut kitaplarının bile yeterince didiklenmediği anlaşılmaktadır.
Elimizdeki Meragi konulu son yayınlanan (2014 tarihli) makalelere göre Kenz-ül Elhan İran’da Melik Kütüphanesinde görünüyor. Kendilerine yapacakları müzik alanında konu arayan pek çok öğrenci bana gelir, tezlerinde bahsetseler de bahsetmeseler de birçok konu önerdiğim öğrenci arkadaşlar olur,bunların önemli bir kısmı sonuçlandırılır. Dini müzik alanında tez konusu arayan Betül Güneş, 2014 yılının yeni doktora öğrencilerinden biridir. Onunla konuştuğumuz çeşitli konular arasında Kenz-ül Elhan da vardı. Kalktı, gitti ve bir hafta kaldığı İran’dan Melik kütüphanesindeki tek nüsha olan yazma ile döndü. Bana getirdi. Birlikte baktık.
Öncelikle Kenz-ül Elhan’ı görmediğimiz için içinde neler olabileceğinin ipuçlarını yine Meragi’nin kitaplarından toparlamaya çalışmıştım. İçindeyer alan bilgiler şöyle özetlendi: Meragi’nin Ramazanda her gün bir nevbet-i müretteb bestelemesi olayı, “darbeyn” (iki darb) konusu, Urmevi’nin tel-taksim metodu ve hataları, bir tel üzerinde 17 tabaka ve buudlar, 17 tabakadan doksan bir daire çıkarmanın mümkün olduğu, dörtlü ve beşli sınıflar, meşhur devirlerin bir telden çıkarımı, tabakaların benzer nağmeleri, aralıkların çıkarılması, meşhur dairelerin nağme ortaklıkları, tel üzerinde yöntemleri gösterilerek ortaya çıkarılan tercî‘ sınıfların isimleri, kabul görmeyen tabakalar ve şedlerin ortaya çıkarılışı, furu’ şedler, râsim cinsi denen uyumlu cinsten birinci sınıfın icrâ yolunu anlatan fasıl, mu‘tedillerin açıklanması, râsimleyyin cinsi denen düzensiz sınıflar; makamların, avâzların ve şubelerin ilişkileri; yaygın-düzen ve yerel düzenler; Okuyucu için icrada başlangıç ve bitiş yerinin açıklanması; îkā devirleri, îkālarda uyguladığı tansif ve takti metodu, icat ettigiîkā devirlerinden beş usul “darbürrebi, darbülfetih, devrişahi, devrimieteyn” dışında muhtemel “kumriyye, darb-ül cedid” ikaları, tasnif/besteleme türleri, “tahrîr” dediği ses-seyirleri, seslerin adları ve özellikleri, 100 kıta müfred ve otuz nevbet uygulama yolları, bir nevbet-i mürettebin harflerle tespiti.
Kenz-ül Elhan için Melik Kütüphanesi no. 6317 olarak verilen yazmanın içeriğinde bunların çoğu var, “oh tamam bulduk; yüzyılın keşfi olacak” diye sevindik. Ancak şüphelenmemizi gerektiren bir durum vardı: “100 kıta müfred ve otuz nevbet uygulama yolları” yani bizim anladığımız müzik eserlerinin notaları diyebileceğimiz hiç bir bölüm yoktu.
Eldeki bu yazmayı bir de diğer eserleri ile karşılaştıralım dedik. Farklı olduğundan emin olmalıydık.
Kenz-ül Elhan olarak elimizde olduğuna inandığımız eseri hemen sonraki tarihlerde yazdığı Cami-ül Elhan adlı eserle karşılaştırdık. Başlangıç kelimeleri aynı, içindekilerde her ne kadar sırasayılar zaman zaman bazen Arapça bazen Farsça kullanım farklılıkları olsa da cümlelerin aynı oluşuyla, aynı eserdi. Cami’nin NO nüshasından sonra yazılmıştır, Ferağ kaydında görülen “Ferzend-i Abdurrahman” tarafından kaba bir tahminle 1475-1525 yılları arasında yazılmış olduğu anlaşılmaktadır. NO nüshasında Sultan Şahruh’a ithaf varken, Melik nüshasında herhangi birine ithaf yoktur. İki nüsha arasında zaman zaman yaklaşık bir paragraf denecek kısım ilave veya eksiltme görülmektedir. Meragi, bu tür ilave veya eksiltmeleri, kendi yazdığı nüshalarda kendisi de yapmaktadır. Ancak metnin önemli bir kısmı Cami-ül Elhan ile aynıdır, sadece hangi nüshasından sonra yazılmış olabileceği edisyon kritik ile anlaşılacaktır.
Efendim, ne gereği var bu kadar fırtına koparmağa, zaten Taki Biniş, yayınladığı Cami-ül Elhan’ın (1987’de yayınladı) girişinde bu eserin elde olmadığını yazmıştır. Doğru, yazmıştır ama orada sözüne herhangi bir delil veya açıklama getirmemiş olması tahminde bulunduğu, bilimsel bir bulguya dayanmadığı anlamına gelmektedir. Öte yandan İranlı ve Cami-ül Elhan kitabını yayınlamış olduğu halde Melik Kütüphanesi'ndeki bu Cami-ül Elhan nüshasının varlığından haber bile vermemiştir. Günümüz araştırmalarında da bu nüsha hakkında bir bilgi yer almamaktadır.
Bugün anlıyoruz ki Kenz-ül Elhan adlı eserin bir nüshası henüz bulunamamış ve elde edilememiştir.
Haftaya Abdülkadir Meragi’nin Kitab-ül Edvar adını taşıyan Türkçe bir eseri var mı?
Görüşmek üzere.
Recep Uslu