Uluslararası Sanat Müziğimizi temsil için Gazi Üniversitesi TMDK İcra Gurubu geçen hafta Kırgızistan ve Türkmenistan’da idi. Uluslararası Sanat Müziğimizi farklı Türkçe lehçelerinde Yunus Emre ilahileri seslendirdiler. Los Angeles’lı Nyofu Tyson’dan bağlama eşliğinde Aşık Veysel ezgileri dinlediğim zaman dediğim gibi, Sepideh Raissadat’ın“Makam Gerdaniye” adlı videosunu görünce de işte “Uluslararası Sanat Müziğimiz” dedim. Bunu söylemeye hakkımız var.
Geçenlerde “Müzikolojide Birleşelim” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Bunun ardından Doç.Dr. Banu Mustan Dönmez’in fikirlerini gördüm. Gayet samimiyetle yazdığı fikirlerini okudum, pek çok konuda haklı. Ortak fikirlerimiz var. Pek çok üniversite ve fakültenin sahip çıkmağa çalıştığı Müzik, Müzikoloji ve Konservatuvar yapılanmasında “keşmekeşlik” yaşanmakta olduğu görülmektedir. YÖK’teki bu farklı yapılanmalar müzik alanında eğitim, yetişenler, istihdamlar konusunda bazı sorunları çoğaltmaktadır. Bazı standartların YÖK tarafından gözetilememesi yeni kurulan üniversitelerin eldeki imkanlara göre bölüm açmaya çalışmaları, yeterli eleman bulamamaları ve ne yapacaklarını tam olarak kestirememeleri, aynı bölüm içinde hem icracı hem akademisyen hem öğretmen yetiştirmeğe çalışmaları vb daha bir çok sebeplerle farklı adlandırmalarla yapılanmalar oluşmuştur. Bu durum İTÜ TMDK’nın yaptığı Müzikoloji Bölümleri Çalıştayı sonuçlarında da ortaya çıkmıştır.
Müzik denince icra/ifacı, eğitim ve bilim olmak üzere üç alan akla gelmektedir. Sanatın diğer bilimlerden ayrılan en önemli yönü icracılığıdır. Matematiği ya öğrenirsiniz veya öğretirsiniz yani bilimini yaparsınız. Ama sanat öyle değil. Sanatın bu üç ayağı içinde öncelik hangisi olmalıdır? deyince sorunumuz başlamaktadır. Eğitim olmalı ki sanatçı yetişsin, fakat eğitimci sanatçı olmalı ki eğitilebilsin, hem eğitimci hem icracı olmalı ki bilimini yapabilsin. Eğitimci aynı zamanda bilgili olsun. Tarih boyunca genellikle önce müzik sanatı öğrenilir, sanatçı olunur, sonra eğitimci olur, daha sonra müzik biliminde eser verilir. Modern eğitim anlayışında bu uzun süreç birleştirilmeye ve kısa süre içine sıkıştırılmaya başlayınca sıkıntılar da başlar. Eğitim veren kurum icracı mı, öğretmen mi, bilim adamı mı yetiştirsin. Müzik de işte bu üç temel ele alınarak yüksek eğitime taşınmaktadır. Ancak düşünülmeden veya aceleci yaklaşımlarla yapılanmalarda keşmekeşlik görülmektedir.
Müzik kelimesinin kullanımı, sanat mı, bilim mi, Akademik eğitimi olmalı mı olmamalı mı, tartışmaları; ansiklopedist bilim adamlarının müzik konularını sınıflandırmada sıkıntı çekmeleri, kütüphanecilik alanında bile müzik konusunda karışıklıkların olması "genel değerlendirmelere etki etmektedir" diye düşünüyorum. Bu bana sınıflandırma hatalarının bilim sınıflandırmalarını önemseyen ansiklopedilerden veya bilime bakış açılarının farklılaşmasından kaynaklandığını çağrıştırıyor. Dewey Kütüphanecilik sınıflandırmasına göre “müzik” konularının sınıflandırması elli (50 s.) sayfalık açıklamalar içinde ayrıntılarla yer alırken, burada “müzikoloji” ya da “müzik bilimi” kelimeleri geçmemektedir (Dewey Kataloglama, 1999). Elbette konunun ilk numarası 780 Felsefe ve Müzik, başlığının “müzikolojiyi” içerdiğine karar verebiliriz, ama bir kütüphaneci için bunu tahmin etmek kolay olmayabilir, 780-790 arasında pek çok konu başlığı yerleştirildiği için, genel “müzikoloji” kitapları içerdikleri konulara göre farklı numaralarda tasnif edilebilir.
Türkiye’nin bulunduğu şartlar içinde, bence göz ardı edilmemesi gereken tarihi kimliğimiz, ikincisi Avrupa’ya yakınlığımız, üçüncüsü İslam ülkelerinin göz önünde olmamız. Müziğimiz her üçünü de ilgilendirmektedir. Sanıyorum bu konuda müzikologlar aynı ortak düşüncede birleşiyorlardır. Bu durumda bazen kendimiz için iyi olanı Avrupa’da olmasa da kabul etmek ve yaşatmamız gerekir.
İlk konservatuvarın tarihini ortaya koyan Darülelhan yayınında görüleceği üzere, bu konuyu çeşitli zamanlarda ele alan müzikolojiyle ilgilenen yazarların yazılarında da görebiliyoruz. Konservatuvarlar nasıl olmalıdır? Müzikoloji eğitimi nasıl olmalı? Müzik nasıl öğretilmeli? Ve benzeri başlıklar taşıyan yazılar bu yapılanmalar hakkında öneriler barındırmaktadır. Yalçın Çetinkaya ve Göktan Ay’ın bu konudaki fikirlerini MEB Bakanlığının dinlediğini basından öğrenmiştim.
İTÜ Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Göktan Ay yazılarının birinde “Konservatuvarlarda Bölüm/ Anasanat Yapılanması” konusunu ele almış ve bazı önerilerde bulunmuştu. Bu arada yeni açılan Gazi Üniversitesi TMDK yapılanmasını eleştirmiş, şöyle demiş:
“Gazi Üniversitesi TMDK’daki “bestecilik bölümü”, kompozisyon bölümü olarak düzeltilmelidir. Beste sadece TSM yi kapsar, öğrenci halk ezgilerindende yararlanabilmelidir. “Bestecilik” kompozisyon bölümünde “anasanat dalı” olmalıdır. Müzikte kompozisyon; biçim, melodi, ritm, harmoni gibi farklı öğelerin uyumlu bir şekilde bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş bir müzik parçasıdır” (22 Ekim 2014 www.internethaber.com, erişim tar: 27.05.2015).
Sn. Ay, bu cümlelerinde “Bestecilik” ile “Komposizyon” kelimelerinin eş anlamlı olmadığını ifade eder biçimde kullanmıştır. Oysa bu iki kelime öncelikle eş anlamlıdır. Önerdiği gibi “Bestecilik Bölümü”nü “Komposizyon Bölümü” olarak değiştirmenin bir anlamı yoktur, biri Türk müziğinde kullanılan, diğeri çoksesli müzikte kullanılan eş anlamlı terimlerdir. Devam eden cümlesinde gerekçe olarak “beste” sanat müziğini kapsar demektedir. “Beste” kelimesiyle bir müzik türünü kastediyorsa doğrudur, “beste” sanat müziği türlerinden biridir, ama cümlesinden anlaşıldığı gibi, “beste” kelimesiyle “besteciliği” kastediyorsa bu ifade hatalıdır. Ay hoca bu konuda hatalı bir öneri de bulunmaktadır. Bu anlayış bir dönem halk müziğini salt anonim olarak değerlendiren bir anlayışın devamıdır. Bugün gelinen nokta halk müziği bestelerinin de bir hayli olduğunu görüyoruz ve “türkü tadında beste” demek zorunda kalıyoruz, oysa bal gibi “bestecilik” yapılıyor. Halkbilimcilerin “anonim” terimiyle anlatmaya çalıştıklarının tam tersine geçmişte de halk müziğinde bestecilik yapılmıştı. Pek çok müzikolog bilir ki “müzikte kendi kendine oluşum yoktur, mutlaka bir yaratıcısı vardır, kuralları “öğrenilen bilgi” dediğimiz ile olmasa bile “birikim/tecrübe sonucu biriktirdiği bilgi” uygulanarak bir müzik ürünü oluşturulabilir. Yaratıcılığın ve doğaçlamanın arkasında bu gerçek vardır.
Konumuza dönecek olursak, Sn. Ay yazısında komposizyon kelimesinin “ıstılahtaki” yani terimsel anlamını da açıklamıştır. İşte bizce “kompozisyon” ile eş anlamlı olan “bestecilik” de biçim, melodi, ritim (usul/ölçü), düzen (harmoni/armoni/ahenk) gibi farklı ögelerin uyumlu bir şekilde bir araya getirilmesiyle yapılan müzikal işleme denilmektedir. Bu konuda Sn. Ay’ın farklı düşündüğünü sanmıyorum.
Sonuç olarak, Gazi Üniversitesi TMDK’daki Bestecilik Bölümü’nün adını “Kompozisyon Bölümü” olarak değiştirmesine gerek yoktur (Bu gecikmiş cevap Göktan Ay’ın yazısından yeni haberdar oluşumuzdan kaynaklanmaktadır). Devam eden ifadelerine bakarsak, belirttiği gibi besteciliğin halk müziği ezgilerinden yararlanması ise doğaldır, ancak ortaya konacak ürün sanat müziği biçiminde olacaksa, genel kural halk müziği motiflerinden uzak durulmasıdır. Halk müziği biçimi bestelenecekse, bu tür bestecilikte halk müziği motiflerin kullanılmasında zarar yoktur. Bestecilik bölümünde bunların her ikisinin de öğretilmesinin bir sakınca da yoktur, aksine olması gereken de budur. Önemli olan müziğimizi anlatacak ortak dili bulabilmekte. Olaya böyle yaklaşılırsa eşanlamlı olan “bestecilik”, Kompozisyon Bölümü’nde altdal olamaz; besteciliğin, Kompozisyon Bölümü’nde “anasanat dalı” olması yanlış olur. Ancak hem kompozisyon (salt Çoksesli müzik anlayışıyla bestecilik), hem bestecilik (salt Türk müziği anlayışıyla bestecilik), ayrı ayrı bölümler olarak Konservatuarlarda anasanat dalı olabilirler.
Özetlersek, Müzikle ilgili icracı veya müzik bilimi olmak üzere iki alan konservatuvarlar içinde yer almalı, konservatuvar, fakülte gibi bir statüde olmalı, icra ve bilim olarak iki bölüm altında yapılandırılmalıdır.
İcra yapılanmasının sonu "sanatta yeterlilik", bilimin sonu "akademik eğitim" olarak uygulanmalıdır.
Konservatuvar:
1. Müzik Bölümü/Anasanat/Müzik-icra/Müzik-ifacı Bölümü:
1.a.Çoksesli Müzik Bölümü (Çalgı, Ses, Kompozisyon Bölümleri),
1.b.Türk Müziği Bölümü (Çalgı, Ses, Bestecilik Bölümleri), Sanatta Yeterlik programı açabilir.
2. Müzikoloji Bölümü/Anabilim (Müzikoloji, Müzik Teorileri, Müzik Teknolojileri, Çalgı Yapım, Müzik Ticareti –yayıncılık-pazarlama, Müzik Eğitimi Bölümleri), Doktora programı açabilir.
3. Sahne Sanatları/Gösteri Sanatları (Tiyatro, Bale, Halkoyunları, Seyirlik Oyunlar, Tören Müzikleri/Sema/Semah/ Esnaf Törenleri/Açılış Düzenleme, Sohbet ve Fasıl Geceleri, Gurup Müziği/Koro/Orkestra/Bando/Mehter, Gösteri Organize/Festival Düzenleme Bölümleri). Sanatta Yeterlik programı açabilir.
Bir “Bölüm” içinde “Çalgı”için“Yaylılar Anasanat, Tuşlular Anasanat, Telliler Anasanat, Üflemeli Anasanat, Vurmalılar Anasanat” dalları, bunların altlarında da “piyano sanatdalı, udsanatdalı, keman sanatdalı, ney sanatdalı, bendir sanatdalı” olabilir veya sadece “çalgı” adıyla yer alabilir. Bu yapılanmada anasanat ve sanat terimleri icrayı kastetmektedir.
Böyle bir yapılanma için yönetmelikteki “Konservatuar” tanımında küçük bir değişiklik yapmalıdır. Çünkü konservatuvarlarda zaten “müzikoloji” bölümleri vardır, bu durum salt icracı/ifacı üzerine tanımlanmış konservatuar yapılanmasına uymamaktadır, bunu legal hale getirmek için yönetmelikteki “Konservatuvar” tanımında bir değişiklik yapılması gerekmektedir. Yüksekokul statüsünden çıkarılmalıdır. Konservatuvar ile Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi tanımları eş olarak düzenlenebilir. Eğer Konservatuvar sadece icracı yetiştirsin görüşü dikkate alınırsa yukardaki Müzik Bölümü ve Sahne Sanatları Bölümleri Konservatuvar çatısının içinde kalır, Müzikoloji veya Müzik Bilimleri aşağıda belirtilen diğer Fakülteler içinde yer alabilir. Ama Türkiye’nin gerçekleri göz önüne alınırsa Konservatuvarlar, müdürlükten çıkarılıp dekanlık statüsünde yapılandırılarak, yukardaki bölümler bir çatı altında barındırmalıdır. Hepsinin ortak dili müzik olduğu için yakışır. Bunun tek sakıncası geçmişte Darülelhan’da yaşanan acı tecrübedir. Konservatuvar “müdür”ü, isterse diğer bölümleri kapatacak yaklaşım sergileyebilir, ama “dekan” olursa bu biraz daha zorlaşabilir. Bu konu biraz da ülke politikası ile ilgilidir.
Ancak yukardaki yapılanmayı ortak bir dile dökmek için, akademisyenler arasında bölümler içeriğinin nasıl anlaşılması gerektiği de bir problem gibi görünüyor. Şimdi biraz da bu konuya değinmeli.
Müzik Bölümü veya Müzik Anasanat Dalı dediğimiz zaman icracı yetiştirmek üzere program yapılmalı, müzikolog veya müzik öğretmeni yetiştirmek üzere programlanmamalı. İcracı yetiştirmeyi amaçladığı için sanatta yeterlik açabilir, doktora programı açamaz. Daha sonra ek eğitim alarak Müzik Öğretmenliği ve Müzikologluk yapacak hale gelebilir.
Müzikoloji Bölümü: Müzik bilimiyle uğraşacak insan yetiştirmek üzere programlanmalı. Doktora programı açabilir. Ek eğitim alarak Müzik Eğitimcisi ve Müzik Bölümü statüsünde icracı olabilir. Müzikoloji bilim dalıdır, anasanat dalı olamaz.
Müzik Eğitimi: Müzik Öğretmeni yetiştirmek üzere programlanmalı. Müzik Eğitimi Bölümü, “Konservatuvarlar” veya “Sosyal ve Beşeri Bilimler” veya “Eğitim Bilimleri Fakülteleri”nde açılabilir. Doktora programı açabilir. Ek eğitim alarak Müzikolog ve Müzik Bölümü icracı statüsünde olabilirler. Müzik Eğitimi bilimsel bir alandır, anasanat dalı olamaz (Bunu da belki yeni yapılanmalarda “Müzik Eğitimi Anasanat Dalı” açmaya kalkışılmasın diye söylüyorum).
İstihdam konusu: Müzik icracısı, icra alanlarında; müzik eğitimcileri müzik öğretmenliği alanında; müzikolog ise akademik ve İTÜ TMDK 1. Müzikoloji Çalıştayı’nda önerilen alanlarda istihdam edilmelidir.
Türk Müziği gibi özellikle ulusal kültür, bilim ve sanatlarla uğraşanlardan “İngilizce” şartı kaldırılmalı veya daha az etkili olmalıdır. Tıpkı geleneksel sanatlarla uğraşan esnaftan vergi alınmaması gibi, şartlar daha uygun hale getirilmelidir.
Lisansüstü eğitim olan Sanatta Yeterlik ile Doktora aynı statüde değerlendirilmeye devam edilmelidir. Türkiye’de açılan Sanatta Yeterlik uygulamalarında bazı hataların yapılması, YÖK’ün suçu değil, danışmanların suçudur. Doğru anlamadıkları için Sanatta Yeterlik programı uygulamasında “doktora tezi” denecek çalışmalar yaptırılmıştır.
Plastik Sanatlar ve Tasarım ve Mimarlık Fakültelerinin içerisinde Müzik Bölümü, Müzikoloji ve Müzik Teknolojileri yer almamalıdır.
Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi: Müzikoloji ve Müzik Eğitimi Bölümleri açabilir, icracı yetiştiren Müzik Bölümü açmamalıdır. “Sosyal ve Beşeri Bilimler”den öğretmenlik kastedilmiyorsa, Müzik Eğitimi bölümleri açmamalıdır.
Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi: İcracı yetiştirmeyi amaçlayan Müzik Bölümü açabilir, Müzikoloji ve Müzik Eğitimi Bölümleri açmamalıdır.
Müzik ve Sahne Sanatları Fakülteleri: Yukarda tanımlanan Konservatuvar gibi bütün bölümleri açabilir.
Veya Avrupa’da olduğu gibi müzik ile ilgili bölümler Konservatuvar çatısında yer almalıydı ve konservatuvarların yarı zamanlı lise seviyesi müzik eğitimi olmalı. Konservatuvarlarda toplanan müzikle ilgili bölümler “Sosyal ve Beşeri Bilimler” ve “Güzel Sanatlar ve Tasarım” “Plastik ve Mimarlık” Fakültelerinde açılmamalı idi. Ancak çeşitli sebeplerle her üniversite konservatuvar veya müzik bölümü açmaya çalışıyor. Bu da keşmekeşliğe sebep oluyor. Aldığım duyumlara göre sebeplerden biri, üniversitelerin çeşitli faaliyetlerinde müzisyenlerden beleşe yararlanmak istemeleri yatıyormuş. Bunu kontrol YÖK’e düşüyor. Mevcut şartlarda üniversitelerde müzik adına açılan bölümleri kapatmak yerine yukardaki standartlara göre adlarını değiştirmeleri, yapılanma ve programda düzeltilmeleri istenebilir. Bu da keşmekeşliği bir parça azaltabilir.
İşitsel duysal sanatsal vb gibi yeni adlarla açılan, ismini değiştirmek istemeyen veya açılacak olan farklı adlandırılmış müzikle ilgili bölümlerin amacı, “müzikolog, müzik icracı veya müzik eğitimcisi” olup olmadıkları yönetmeliklerinde açıkça belirtilmesi istenmelidir ve her programda olması gereken zorunlu dersler (bugünlerde zorunlu dersler de kalkmış) farklı adlarla da olsa ortak programı istenmelidir.
Gelecek yazı Müzikoloji yapılanması hakkında olacaktır. Şimdiden söyleyeyim.
Recep USLU