Andante dergisinin Mart sayısında çıkan bir yazı üzerine Prof. Ruhi Ayangil hocamızın bir gerçeği dile getirmesi, müzikologlara araştırmalarında ne kadar dikkatli, ne kadar 'mudakkik' olmaları gerektiğini hatırlatmaktadır. Anlaşılması için olaydan kısaca bahsetmem lazım. Derginin kapağında 'Hasan Ferid Alnar'ın mirasına sahip çıkan kanuni' olarak duyurulan yazıda bazı gerçeklerin göz ardı edilmesi Ruhi Ayangil'in dergiye açık mektup (02.04.2015 tarihli) yazmasına sebep olmuştur.
Bir konuyu ilk defa dile getirmek, yapmak, uygulamak müzik bilimine ve müzik tarihine iz bırakmak insanlık tarihine hizmet etmektir. Bunun için özel bir tarih alanı geliştirilmiştir= İlkler Tarihi (eski adı İlm-i Evail yani ilkler bilimi). Bu bilgi alanı müzik tarihinde de aynı öneme sahiptir. Özel bir yapısı, özel bir yönü olan her proje, yazı, icra, fikir özgündür, telif hakları yasasına göre 'özgün eser' hükmündedir. Müzikolog, kimsenin hakkını yememek, hak edene hakkını vermek üzere araştırmasını yapmakla sorumludur. Bazı insanların yazılarında kendilerine mal ettikleri fikir ve icraatları tespit edip, gerçek kişiye hakkını vermekle sorumludur. Bunun için yaptığı araştırmanın gerçeği yansıtması gerekir. Bu konuda araştırmacının kendisine karşı gerçeği tespit etme uğrunda, danışmanların öğrencilerine karşı bilgiyi doğru anlatmalarını istemede acımasız olması gerekir. İdeal olan budur.
Aksi halde müzik biliminin başına neler geliyor, ne yanlışlıklar yapılıyor, ne yanlış bilgiler aktarılıyor. Sonra 'müzikologlar bilimden anlamaz' deniyor, müzikolojiye ve müzikoloğa değer verilmiyor. Eğer bu alanda çalışanlar kendinize değer verilmesini istiyorsanız, alanınıza özen gösteriniz. Özenle elde ettiğiniz bilginin kıymetini biliniz.
Bazı sahtekarların (toplumda bunlar bazen yanlış olarak 'uyanık' diye anılmaktadır) başkalarının fikirlerini ve projelerini sahiplendikleri, kendilerine mal ettikleri her alanda görülmüştür. Evet bazen bilgisizlikten, bazen kendilerini popülerleştirmek için reklamda öne çıkarma arzularından, bazen de kendileri dışındakilere değer vermemekten kaynaklanmaktadır. Her üç ihtimalde hatadır. Hele bu hataların yazıya geçirilmesi daha büyük hatadır. Bazen 'sanatçı kaprisi' der geçeriz ama bu kaprisler hiç bir zaman yazıya geçmez, geçmemelidir, geçerse tehlike başlar.
Bu tartışmada son nokta 'insan zaafı, etik/ahlak, kemal/olgunluk/erdem' konularına gelir, dayanır. Sanatçı kimdir? Sanatçı kime denir? Sanatçı kimliği nasıl olmalıdır? Gibi sorulara gelinir. Hemen hemen her meşk eğitimcisi de şunu söyler. Müzikte meşk eğitimi sadece sanatçı yetiştirmeği amaçlamaz, aynı zamanda erdemli insan yetiştirmeği amaçlar. Bu açıdan modern müzik eğitiminden farklıdır. Bununla modern müzik eğitiminden vaz geçelim diyemeyiz, ama her müzisyenin kendine olduğu kadar diğer sanatçılara (sanatçı veya müzisyen dayanışması), topluma ve gerçeğe saygılı olmasını bekleriz. Bu toplum gelecek nesilleri 'gerçeğe gözünü aç', 'kendine zarar vereceğini de bilsen hakikate sahip çık' diyerek yetiştirir. Sanatçının da müzikologun da böyle olması beklenir, böyle olmalıdır.
Maalesef Türk müzikolojisinde bazı sahtekarlıkların olduğunun örneklerinden nadir de olsa derslerimde söz ederim. Bu türlü sahtekarlıklardan söz etmek alana saygıyı azaltacak endişesini taşımakla birlikte, sahtekarlıklara karşı uyanık olmalarını sağlamaya çalışıyorum. Sahtekarın yanına kar kalmamalıdır, bir hukuki süreç yaşamadan da bilimsel yollarla bu tür yanlışlıkları ve sahtekarlıkları düzeltmek akademisyenin görevidir. Her zaman size bu sahtekarlıkları anlatacak bir eğitmen/ eleştirmen bulamayabilirsiniz, dolayısıyla bu özelliğinizi geliştirmeğe çalışmalısınız. Ruhi Ayangil'in dediği gibi müzikolog 'pirincin taşını ayıklamak'la yani gerçekler arasına saklanmış yalan yanlış bilgileri ayıklamak zorundadır. Araştırma Teknikleri derslerinin bence yüklemesi gereken en önemli özellik budur, diğerleri şekille ilgili bilgilerdir. Üstelik gerçeği araştıran müzikolog bu işinin her hangi bir karşılığını beklemeden yapmak zorundadır. Müzikoloji alanında bilginin paraya dönüşmesi imkanı yoktur veya çok azdır. Diğer taraftan devletten de özel bir teşvik görmezsiniz. Ya bu kimlik inşa etme idealinden vaz geçersiniz, mesleğiniz de boşuna düşman kazanmak istemezsiniz veya zaman zaman bıkkınlık verse de hayatınıza yüklediğiniz değerler içinde yer alan idealler uğruna devam edersiniz. Elde edeceğiniz tek şey yıllar sonra ya 'korkulan ve geçimsiz insan ünvanı almak' veya 'bu işten iyi anladığınız' olacaktır. Bununla birlikte gerçek değerinizi bilen birileri, dostlarınız, öğrencileriniz, bilim adamları her zaman var olacaktır, bundan emin olunuz.
Aslında bu hafta yazmak istediğim o kadar çok olay meydana geldi ki hangisini yazmam gerektiğine karar vermekte zorlandım. Sonunda Ruhi Ayangil'in haklı mektubunu başlık yapmağa karar verdim. Çünkü bu olay alanla ilgilenen hepimizi, bütün müzikolojiyi ve müzikologları, hatta bütün dünya müzisyenlerini ilgilendirmektedir.
Bu yazıda yer vermek istediğim diğer başlıklar arasında neler vardı? İlki önceki yazımda belirttiğim 'Meragi'nin Türkçe Edvar Kitabı Var mı?' idi. Sonra aklıma gelen 'Meragi hakkında yapılmış bu tezi sakın kullanmayın' veya 'Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürlüğü'nün Online Yayınladığı e-kitap edvar Yayını' veya 'Türkiye'de İlk Müzikoloji Ne zaman Kuruldu?' veya 'Müzik Söyleşileri Kitabı Dolayısıyla' gibi başlıklar düşünmüştüm.
Neyse bunlar sonraya kaldı, yeni bir sohbette görüşmek üzere.
Recep USLU