Rol model veya bizim konuşma ifademizle “adam/ örnek adam” olmak. Bütün eğitimciler bilirler ki insan hayatında rol modelin yeri çok önemlidir. Konumuz müzikolojide rol model olmalı mı, olmamalı mı? Müzikoloji ve rol model konusunu nasıl bağdaştırabiliriz? Medeniyette rol model yetiştirmenin bir önemi var mı? Medeni bir ülkenin müzikolojisinde rol model nasıl olmalı?
Avrupa Aydınlanma felsefesi toplumdaki herkesin bilgisinin yüksek seviyeye taşınması gerektiğini önerdi. 300 yıldır Avrupa eğitimde bunu uyguladı. Bizde de tevhid-i tedrisat kanununun bunun için var olduğunu düşünüyorum.
Toplumun bireylerini rol model olarak yetiştirmek. Fen ve sosyal bilgisi, dil ve edebiyat, sanat anlayışı, tarih ve siyasi bilgisi ile ortak bilgiye sahip toplumsal rol model seviyesine ulaşma ideali. Böylece ortak bir yüksek kültür oluşacaktı. Avrupa eğitim birliğine önem verdi. Amerikalı müzikolog Bukowsky’nin dediği gibi müzik ilk olarak aristokrat çocukları için ortak bir eğitim dersi iken, daha sonra toplumsal eğitimin bir parçası aydınlanma felsefesi sayesinde oldu. Fakat devletler eğitimde siyasi ideolojiyi hiç ihmal etmediler. Sadece din ve devleti ayırmakta büyük çaba harcadılar, farklı Hristiyan inancına sahip bireyler arasında eşitlik ilkesine dikkat ettiler (bu konuya derinlemesine girmek müzik konusundan uzaklaştırır, biz müzik sanatı çerçevesinde kalacağız). Devletlerin yetiştirmeğe çalıştıkları “Rol model” Sekülerizm üzerine kuruldu. Sekülerin ortak müziği, kilise müziği değil “art müzik” yani “sanat müziği” idi. Avrupa’da yaygın bir çalgı olan udun/lavtanın yerini 1700 yıllarından sonra kilise orgundan mülhem piyano ve onun yanında keman aldı. Ancak geniş kitlelere müzik sanatını öğretmek çok zor ve pahalı bir işti. Toplum için yüksek kültür veya yüksek sanat gerekli mi değil mi? Bu aşılmıştı ama tartışma hala devam ediyordu.
1830’lu yıllardan bir fikir olarak Faust’ta görülen “yumuşak tahtaya saplıyorsunuz baltayı, kimin için yazdığınızı düşünün önce” cümlesiyle Goethe’nin “geniş kitleler için yüksek sanat şart değildir” (çev. İclal Cankorel, 2013: s. 24) demeğe çalıştığı şeklinde yorumlanır.
Müzikolojinin kabulu 1850’lerde olması bir tesadüf değildir. Ancak tartışma bitmemiştir. Bu fikrin en büyük etkisi daha sonra görülür. I. Ve II. Dünya savaşı, bu rol model ve ortak siyasi birlik düşüncesinin (Avrupa birliği) ilk çatırtısı veya ilk büyük krizlerinden biri idi. Sonrası geldi. Sanat gibi zor alanlar düşünüldüğünde toplumda herkesin aynı yüksek kültüre yükseltilmesi gerekmediği düşüncesi öne çıktı. Klasik müzik ölmüştür (tıpkı bizde de sanat müziği ölmüştür diyenler olduğu gibi) diyen Adorno ve Schönberg müzikte yeni akımlar için uğraştılar (Atonalizm gibi). Atatürk’le de görüşen besteci D. Şoştakoviç “Orient müziğin estetiği” konusunda bir kitap yazdı (Bu kitap Türkçeye çevrilmedi). Terim ayrımına XIX yüzyılla başlayan Folk/Popüler (O dönemde bu iki terim aynı anlamda eş değerdi, daha sonra yüklenen anlamlarla farklılaştılar) müziğin öne çıkacağı daha o günlerde belliydi. Bunda biraz da klasik müziğe yapılan yatırımın Avrupa müzik ticaretine yatırım olduğunu fark eden Amerikan müzik piyasası olduğunu düşünüyorum. Ve yıllardır basit veya ilkel müzik (bugünlerde <ilkel> kelimesini <ilk-el> şeklinde yazanlar görülmektedir) olarak değerlendirdikleri “folk müzik”, “art müzik” felsefesinden yola çıkılarak “üretilen ticari popüler müzik” şekline dönüştü. 1940-50’lerden itibaren Amerikan Popüler müziği olarak dünyaya yayılmaya başladı. Popüler müzik türlerinden bazıları tutunmak için toplumun etik ya da yasal olarak illegal olan yönlerine veya sokakta görülen konuşma tarzlarına sarıldı. Küfürlü ve müstehcen ifadeler, giyimler, absürt söz veya toplumun geneline aykırı tavırları içeren sözlü müzikler.
Ve rol model tartışması müzik sanatında yeniden tartışılmaya başladı. “Sanatçı kimdir?” sorusunun altında bu gerçek yatar. Sanatçı, rol model midir? Sokak ağzını müziklerine taşıyan küfürlü ve müstehcen sözleriyle ünlenen müzisyenler rol model olarak görülebilirler mi? Müzik sosyolojistleri ne dersiniz?
Ve buna bağlı bir başka problem: Müzikte rol model yetiştirmek nasıl olmalı? Basit deyişle “müzikolojide adam yetiştirmek” nasıl olmalı?
Adam yetiştirmenin zor tarafı şudur: eğitim uzun süreli ve zor bir iştir, zoru yapan çoğu eğitimcinin adı bile anılmaz. Bunu kendi evlatlarımızda, öğrencilerimizde, eğitim alanlarında görebiliyoruz. Zaman zaman biz de eğitim veren kurumlardan geçtik. Her yetişkin eğitimcinin bu konuda bir tecrübesi var.
İnsan yetiştirmek, bilim adamı yetiştirmek veya bir öğrenciyi idealler ölçüsünde yetiştirmek.
Kişi yetişir ve başarı gösterirse onun başarısıdır, onu yetiştirenler genellikle anılmaz. Yetişen kişi kıymet bilirse kendisini yetiştirenleri hayırla anar, onları saygıyla anar.
Bazı eğitimcilerin insan eğitiyorum diyerek ne kadar zorluklara katlandıkları görülür, bazılarının ne kadar zulmettikleri görülür. Mesela iyi bir dövüşçü yetiştirmek istiyorsanız onu zorlamanız gerekir, bu eğitim bir müzisyen eğitimi için zulüm gelir. Bazı eğitimcilerin ellerini kanatana kadar çalgı eğitimi verdikleri görülür, müzisyenlere. Bazılarının ise ikna yöntemini kullandıkları görülür. Ama her kesi aynı yöntem başarıya götürür diyemeyiz. Modern eğitim bunun için vardır. Toplumun eğitilmesini istenilen alanlarda makul ölçülerde eğitim programı uygulamak esastır. Ne zulüm, ne baskı, ne de başarıda zirve amaçlanmaz. Meslek kazandırmak esastır, devamı kabiliyetli öğrenciye kalmıştır.
Tarihimize bir bakalım.
Siyasiler yaptıklarıyla tarih oluştururlar, bilim adamları ise yazdıklarıyla. Her ikisini de yetiştirilme yolları farklıdır. Bu iki farklı yetiştirme metodunun bir tek ortak noktası vardır: ustalara ve eğitimcilere saygı. Her iki alandan örnekler vermek mümkündür. Biz bu köşe yazısında müzikten, müzikoloji ve bilimden örnekler verelim.
Mesela bir Rauf Yekta kolay yetişmemiştir. Bir Niyazi Sayın kolay yetişmemiştir. Bir Aziz Sancar kolay yetişmemiştir. Bunu çoğaltabiliriz. Ancak bu kişiler hayatta iken kendilerini yetiştirenlere saygıyı onları hayırla anmakla gösterebilirler, başka ellerinden bir şey gelmez. Yapacakları bir şey yoktur, ne ölenler ne de hayatta olan eğitimcileri için. Hayırla ve saygıyla anmak dışında. Ustalara saygı ifadelerine Meragi’de de rastlarız, eleştirdiği kişileri <üstadım< diye anar, Urmevi’yi eleştirir ama “üstadım” der, Şirazi’yi eleştirir “zamanın en bilgini” diye anar. Rauf Yekta yazılarında kendisini yönlendiren kişilere olduğu gibi eleştirenlere de saygı ifadeleri kullanır, bir kaç eleştiri yazısında bunu görmek mümkün.
İTÜ TMDK Müzikoloji kurumu yayınlarından çıkan Tahririye çalışmasında Prof. Yalçın Tura’ya ithaf bu saygının bir göstergesi olarak vardır. Makalelerimden birini yayınlama nezaketi gösterilen Yüksek Mimar İ. Aydın Yüksel’e Armağan (İstanbul Fetih Cemiyeti yay. 2012) böyle bir çabanın örneğidir. Hem eğitimci olduğu hem de mimarlık alanında İstanbul’un tarihi dokusuna hizmetlerini bir araya getirmenin, ona saygı göstermenin bir yoludur. Yetiştirdiği öğrencileri ona ancak böyle teşekkür edebilirler, onu ancak böyle takdirlerini gösterebilirler. Hattat Kemal Batanay (aynı zamanda tanburi) kitabını yayınlayan hattat prof. Muhittin Serin örneği gibi.
Bazıları ne kadar akademik olarak yetişmiş olsalar da hocalarına saygısızlığı daha hayatlarında iken gösterirler. Ne yazık? Bazıları belki hiç aramaz sormaz ama en azından saygısızlık göstermezler, hayırla yâd ederler, bu da iyi bir şeydir.
Öyle anlaşılıyor ki 100 yıldır modern Türkiye’de çok az müzikolojide rol model yetiştirebildik, çünkü başıboş bırakılmış bilimsel alanlarda rol model yetişmez. Birbirine düşmanca davranan, saygı duymayan akademisyenler içinde rol model yetişmez, birbirlerini bilimsel alanda eleştirmeyen veya eleştirileri kişiselleştiren veya eleştiriye tahammülü olmayan bilim alanlarında rol model yetişmez. Kendisini akademik anlamda eleştiren yazıyı yayınladığı için dergi sahiplerine fırça kayan, haskız yakıştırmalarla makale sahiplerini kötüleyen, gıyabında olumsuz ifadeler kullanan bilim adamları! Oysa bir dahaki yazısında varsa yanlışını düzeltmeli veya cevap vermeli değil mi?
Bu yıl yapılan İTÜ TMDK’nın 43. Yıl dönümünün bana hatırlattıklarını not almışım, bu yazı ortaya çıktı.
Ne mutlu hayatta olan eğitimcilerine saygı gösterenlere, “Biz gider olduk kalanlara selam olsun”.
________________________________
NOT: Geçen yazımdaki gibi bir doktora konusu önerisi de “D. Şoştakoviç’in Orient müziğin estetiği” konusunu çalışmak isteyene.