29 Ekim Cumhuriyet Bayramı hepimize kutlu olsun. Hem bayramın coşkuyla kutlanması hem de bu bayramda Türkiye halkına yeni bir havalimanı hediyesi çok anlamlı. İstanbul’da dünyanın en büyük havallimanı. İzmir’deki kutlamalar da muhteşemdi. Her bayram bize bir olmanın, birliğin önemini hatırlatır. Cumhuriyeti kuranları, Atatürk ve silah arkadaşarını, şehitlerimizi anmamız için bir fırsattır.
Geçen hafta Rauf Yekta’nın Musiki Antikalarından söz ederken, anıları olsaydı dedik. O yazıda değindiğimiz Rauf Yekta’nın üzerinden nankörlük bir çok kişi ile yakından ilgili. Nasıl olsa memlekette nankörlüğün cezası yok, ispatı da zor, nankörlüğün ucunda ölüm de yok, atı alan nankör üsküdarı geçiyor, nasıl olsa kişinin kendi vicdanını ikna edebileceği her zaman bir gerekçesi bulunur. Üstelik günümüzde din ile ilgili kavramlar ve terimler bu kadar tartışılıp şirazesinden açılım adı altında çıkarılınca gerekçe bulmak kolaylaşıyor ama nankörün psikoljisi egosuna dayanır, umursamadığı ahlaki değerlere dayanmaz, bilelim.
Tarih nankörlük etmez. Bu cümleyi Cumhuriyet kutlamalarını anlatan radyo programını dinlerken bir tarihçiden duydum. Sezar’ın nankör yeğenine <sende mi Brütüs> demesini hatırlayın. Tarih işte bu olayın gösterdiği gibi kimin nankör olduğunu açığa çıkarır, ortaya koyar, böylece tarih nankörlük etmemiş olur. Bu olay bize gösteriyor ki medeniyeti nankörler değil, değerlerine sahip çıkanlar inşa ederler.
Toplumdaki değerleri dejenere edince yeni bir medeniyetten söz edilemez. Dejenereye, nankörlere, fitne çıkaranlara göz yummak, medeniyeti katledenlerle birlik olmaktır. Bu durumda nankörlük sadece inananların problemi, müzikolojinin neden böyle bir problemi olsun ki denebilir mi? Müzikolojide etik/ahlak diye bir konu var mı? Neyse bu konuyu ele alan daha önce yayınlarımız olmuştu, ayrıca bu konuda o kadar çok kitap var ki. Benimkisi sadece bir hatırlatma.
Nice birlik içinde Cumhuriyet Bayramı olması dileğimle.
Haftaya bir eser tanıtımı yapalım mı?