“ Gönül ”
Birkaç hatırlatma:
“Hocalarını harcayan cemiyetler iflah olmaz”. İlber ortaylı.
“Kıymetini bilmeyene verme sevgini” Neşet Ertaş türküsünden.
Fakat ne yaparsın, büyük çerçeveye baktığımızda insanın etrafındakileri kendi iradesiyle yönetme şansı yok. Kimsenin alnında ne olduğu veya ne olacağı da yazmıyor. Bir de bakmışsın, sevgini vermişsin, çoktan. Sonrası, xxxtan.
Efendim, konumuza dönecek olursak.
Musikidergisi'nin yazarı Doç.Dr.Gökhan Yalçın’ın Kevseri ve Kemani Hızır Ağa ile ilgili bir değerlendirmesini görünce konu, Saraydaki Kemancı adıyla hakkında bir kitap yazmış biri olarak beni ilgilendirdi. Şöyle diyor: “Kevseri mecmuasında ise Kemani ve Ağa sözcükleri geçmemekle”, “Kevseri’nin Hızır Ağa'nın kemani olduğunda dair bir bilgiye sahip olmadığını, üstelik xxx [ kitabını ] Ağalık rütbesine ulaşmadan önce yazmış olabileceğini söyleyebiliriz” şeklindeki çıkarımların gözden geçirilmesinde fayda var.
Yalçın, Kevseri'nin alıntısı ile Hızır Ağa'nın edvarındaki rahatfezayı karşılaştırır ve aralarındaki farka işaret eder. Bana göre bu benzersizliğe bakarak Kevseri, 1777’de yazılmış olan Hızır Ağa edvarını ve 1783’te yazılmış olan Hafid Efendi edvarını kullanmamıştır denilebilir. Zaten “Edvar-ı Hızır” yazısının da Kevseri mecmuasında, yazıda belirtildiği gibi “silik” olması da, yazının sonradan silinmiş olduğuna işaret etmektedir. Dolayısıyla “silik” bir yazıya itibar edilemeyeceği gibi, yapılan karşılaştırma da kaynağın Hızır Ağa edvarı olmadığını açık ve net göstermektedir.
Yine Yalçın “daha eski tarihli ortak bir nüshaya işaret etmektedir” diyerek, sonucu Hızır Ağa'nın Kevseri kaynağının bilinen en eski Hızır Ağa nüshası TSMK 1793 olmadığının altını çizmiştir. Oysa Kevseri metnine bakarak Hızır Ağa'nın edvarının daha eski bir nüshasından söz edilemez, çünkü alıntının Hızır Ağa edvarı olduğu net değildir. Bence makam tanımından benzerlik değil, benzersizlik ortaya çıkmaktadır. Benzer taraflarına bakarak benzer demek kolay, ama benzemeyen tarafları düşünüldüğünde gerçekte ortada bir benzersizlik var demektir. Yazının devamında bu makam tanımındaki benzersizlik dışında Kevseri ile Hızır Ağa edvarı arasında sadece çalgı adları ortak diye, Kevseri'nin kaynaklarından birinin Hızır Ağa edvarı olduğu da çıkarımsanamaz veya iddia edilemez. Çünkü örnek verilen erganun çalgı adı birçok şairin Divan'ında geçmektedir. Nitekim Yalçın'ın Akovalızade Divanından verdiği örnek beyitte olduğu gibi.
Bunları yazmamın sebebi, Hızır Ağa edvarı konusunda geldiğim nokta TSMK nüshasının yazım yılı 1777'dir, bu fikrimi eserin yeniden gözden geçirdiğim baskıya hazır çalışmamda ifade ettim. En eski Hızır Ağa edvarı olan TSMK nüshasının yazım yılı 1776 veya 1775 olabilir ama asla III.Selim'in şehzadelik öncesi olamaz. Hızır Ağa kadar Kevseri uzmanı değilim ama yazılanlar dikkatimi çekti.
Kevseri'nin mecmuasını yazarken Hızır Ağa'nın edvarını kaynak olarak kullandığını iddia etmek, eldeki verilere göre şimdilik sağlıklı görünmüyor. Dolayısı ile Yalçın da bir “ara nüshası>nın olabilme ihtimalinden söz etmektedir. Bunun Hızır Ağa edvarı olduğu da iddia edilemez. Edvarlarda metinlerarasılık aralarındaki küçük farkların bile bir nüshanın başkasına veya başka bir zamana ait olduğuna örnekler vardır.
Ama Hatem Divanını araştıran Doç.Dr.Celal Varışoğlu hoca ile Yalçın'ın araştırmaları bana Hızır Ağa'nın Akovalızade ile, daha Ağa olmadan çok öncesinde 1750 yıllarında tanıştıklarını tahmin ettirmektedir. Divan'da geçen ve Hızır Ağa'nın buluşu olan “müsebba usulü”nün adı bana bu bilgiyi vermektedir. Müsebba usulünün geçtiği Akovalı'nın makam ve usuller şiirini bana gönderdiği için Celal hocaya teşekkür ederim.
Tarihin boşluklarını tahminlerle doldurmak mümkündür ama bütün ihtimallerin iyi değerlendirilmesi lazım, ancak o zaman doğruya yakın tahminler yapılabilir. Ortada Kevseri mecmuasında silik bir “Edvar-ı Hızır” yazısı ile benzemeyen bir makam tarifi metni var. Dolayısı ile Kevseri metnine bakıp Hızır Ağa'nın Kemani ve Ağa olmadığını söyleyemeyiz, sadece Kevseri'nin belirtmemesi onun Kemani olmadığını belirtmeye yetmez, ayrıca onun Hızır Ağa'nın Kemani olmadığını bilmediğini de göstermeye yeterli değildir. Hele Hızır Ağa'nın, Ağalık rütbesinden önce TSMK nüshasını yazdığını da göstermeye yeterli değildir. Kevseri'deki silinmiş bir not Hızır Ağa'nın bir ara nüsha yazdığını da göstermesi için yeterli değildir. Eğer böyle bir nüsha, eğer bulunursa, Hızır Ağa'nın olabilir veya olmayabilir. Konunun uzmanı olarak Hızır Ağa'ya ait böyle bir nüshaya rastlamadım. Kevseri, Hızır Ağa edvarını kullanmamış da olabilir.
Türkiye'de müzikoloji ya da müzik tarihi incelemeler, araştırmalar yanında iyi çıkarımlarla dolu sonuçlarla gelişecektir. Doç.Dr.Gökhan hocanın çabalarını takdir ediyorum. Türkiye'de müzikoloji gelişiyor. Benimkisi dikkat çekmek.
Gerçek Müzikolojiye inanmak gerekir.