Bu yazımızı daha öncesinde sorduğumuz sorunun devamı gibi düşünebiliriz. Geçen yazımızın biten satırlarında görülen sorumuz:
"Itrî, müziğin burçlarla veya yıldızlarla bir ilişkisinin olup olmadığına inanıyor muydu?" idi.
Müzikologlara göre müzikoloji bir bilimdir, gerçekçi bir bilimdir, gerçeğin peşinden giden bir bilimdir. Bu sadece müzikologlara göre değil, bilim felsefesiyle uğraşanlar da bilim alanlarının temel ve genel amacını böyle tanımlamışlardır. Tanım bu şekilde belirlendiğine göre, bilimde gerçek ile safsata birbirinden ayrılması gerekir. Bilim adamına düşen budur. Nasıl mı? Bir örnekle anlatalım.
Astroloji çok eski bir ilgi ve bilgi alanıdır. İnsanlık kadar eski olduğu söylenir. Üstelik anlamı da “Uzay bilimi” demektir. Yani “bilim” adını taşıyor. Aristo, Eflatun gibi filozofların veya İdris peygamber gibi bazı peygamberlerin adı bu bilimlerin tarihinde anılırlar. Fakat “bilim” adını taşıyan bilgi alanı, modern anlamda bir bilim mi? Gerçekleri yansıtan bir bilim mi? İşte bu noktada modern bilim alanı ile bilgi anlayışı birbirinden farklılaşıyor. Astrolojinin temel aldığı değerler yıldızlar. Bu temel, ona bilimsel bir görüntü vermektedir. Yani Astrolojinin gerçek bir temeli var. Ama bu temel üzerine o kadar çok, ispatı mümkün olmayan tespitleri var ki. İnansak da inanmasak da Astrolojinin verdiği bilgilerin ispatı mümkün değil. Bu durum karşısında modern bilim anlayışı, kullanılagelen “uzay bilimi” terimini bile değiştirdi, “astrolojiyi” terketti ve “astronomi” yaptı. Fakat her iki terimde kullanılmaya devam etmektedir. XXI. Yüzyılda hala bu iki terim kullanılıyor: astroloji ve astronomi. Bunlardan biri bilim ama hangisi?
Astroloji hala devam ediyor. Bunun devamı önlenemez olduğu anlaşıldığı için, artık kimse onun bilim olup olmadığına takılmıyor, sadece astronomlar, bu konu sorulursa cevap veriyorlar, ama bilim felsefesiyle uğraşan bilim adamları bilir ki “astroloji bilim değildir”. Nedir? İnsanların oyalandığı bir bilgi alanıdır. Hayalle gerçeğin buluştuğu alanlardan biridir. İçinde gerçek vardır ama bu gerçekler astrolojiyi bilim alanı yapmak için yeterli değildir, hatta çok azdır. Bugünlerde de bu konu tartışılmaktadır. Bu tartışma astrolojinin gerçek bilim olmasından değil, halk arasında yaygın olmasından kaynaklanmaktadır. Astrologlar elbette bilim olduğunu iddia etmeğe devam ediyorlar.
Müzikolojiye bu açıdan sahip çıkmalı, bilimselliğe gölge düşürecek konuları müzikoloji dışında tutmalıdır. Yani? Müzikoloji ilgilendiği sanat alanı gereği zaten bıçak sırtında. Yani müzik bir yönüyle sanatın yaratım süreci açısından , ama yaratım sürecinden sonra kriterlere uyum açısından sorgulanır. Bunu müzikoloji yapar, eleştirel müzikoloji yapar, yapmalıdır da.
Şimdi bir başka gerçeği görelim. Eğer kaynağınız halkın ürettiği bilgi ise geröek dışı bilgilerden kaçınmak kolay değil, tıpkı “Halkbilim” alanı gibi. Çünkü insanı insan yapan değerlerden biri de “uydurmak”tır, hayal zenginliğini ortaya koymaktır. Uydurmak, vesveseden ilhama, yalandan dedikoduya, gerçekleşecek yeni buluşlara veya gerçekleşemeyecek hayallere kadar çok çeşitli görünüşlere sahip bir temeldir. Sanatın kaynağı da bu değil midir?
Sanatçılar, kültürden uzak kalabilirler mi? Besteciler, müzik icracıları, sanat icracıları ne kadar halk kültüründen uzak kalabilirler? Elbette uzak kalamazlar, kimisi “ben astrolojiye inanıyorum” bile der, bu normaldir. Asıl normal olmayan bilimin, dolayısıyla bilim adamının bilim olmayanı ayıklayamamasıdır.
Mesela büyük bestekar Mustafa Itrî Buhurîzâde halk kültüründen uzak kalabilmiş midir? Klasik müziğin zirve isimlerinden biri olduğu halde, o kadar çok bilim ve gönül adamı ile teması olduğu halde, halk kültüründen uzak kalabilmiş midir? Halkın içinde devamlı söylenen burçların insan üzerindeki etkilerinden söz edilmesine müstağni kalabilmiş midir? Müziğin burçlarla ilgisi yoktur deyip uzak durabilmiş midir?
Eğer yazdığı eser son zamanlarda ortaya çıkmasaydı bu soruya daha uzun yıllar değil hiç cevap veremezdik. İÜ Ktp. Nadir eserler, 5525 nolu yazmanın artık onun tarafından, muhtemelen 1670'lerden sonra yazıldığını biliyoruz. Bu eserden daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. Mecmua henüz incelenmedi, incelenmeyi bekliyor. Itrî’nin bu eseri iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm Itrî’nin istinsah/kopyaladığı eserler bölümü olup, takip eden ikinci kısım yine Itrî’nin yazdığı güfte mecmuasıdır. Fakat güfteler kısmında dikkat çekici bir iki nokta var. Tam da bu konuyla ilgili: Itrî, müzik ve astroloji.
Itrî, bu eserin güftelerle ilgili kısmına hüseyni eserleri kaydederek başlamıştır. Dikkat çekici tarafı makamın yanına hangi burça mensup olduğunu da yazmıştır. Buradaki ifadelere göre: hüseyni makamı akrep; neva makamı delv yani kova; uşşak makamı hut yani balık; saba makamı sünbüle yani başak; acem makamı cevza yani ikizler; eviç makamı sevre yani öküz/boğa burcuna mensup olduğunu yazmıştır. Itrî güfte mecmuasındaki diğer makamların burçlarını yazmamıştır.
Bu eserleri kaydederken acaba makamlarda veya burçlarda bir sıra gözetmiş midir? Yukardaki listeden Itrî'nin bu kayıtları yaparken belirli bir burç sırası veya makam sırası gütmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Yani ne güfte mecmualarında görülen makam sıralaması, ne de burçlar için belirli bir sıra görülmemektedir. Hatta sadece altı burcu belirtmiş, diğerlerini yazmamıştır. Makamlarda da kendi bestelediği eserlerin makamlarını tam olarak yazmamıştır.
O halde bu eserden ne anlayabiliriz. Daha önce bahsedilen eserin yazılmış olabileceği tahmini alt sınır olan 1670'lerde Itrî, 37 yaşlarındaydı, başarısının ve şöhretinin zirvesindeydi. Güfte mecmuası eserini daha geç bir tarihte kaleme aldığını düşündürmektedir. Burçlar ve müzik konusundan etkilendiği bir eser olmalı diye düşünebiliriz. Etkilenmiş olabileceği makamların etkilerinden söz eden Şuuri Efendi'nin Tadilül-emzice adlı eserinin yazım tarihi 1677'dir (Bu tarihte Itrî 44 yaşlarındaydı). Bu eserden etkilenip etkilenmediğini anlamak için bilgilerde bir karşılaştırma yapmalıdır. Bu eseri görmemiş olma ihtimaline karşı, Itrî'nin eserini, ikbal yıldızının düştüğü 1687'den sonra, Şuuri Efendi'nin 1689'da vefatı dolayısıyla yeniden burçlar ve müzik konusunun gündeme gelmesinden dolayı hatırladığı ikbal-burç-müzik bilgileri etkisiyle yazmış olması sosyolojik olarak daha mümkün görünmektedir. Bu sırada 56 yaşlarındaydı. Yaşlılık dönemine girmiş olması bir taraftan, yeni nesilin rekabetini hissetmesi bir taraftan, yeni padişahların Itrî’yi yeterince takdir edememeleri bir taraftan Itrî’yi etkileyen olaylardır. Bu psikoloji onu burçlar ve müzik ilişkisini düşünmeğe sevketmiş olabilir. Bu konuda eserin yazım tarihinin tespiti belirleyici rol oynamaktadır. Eserin daha ayrıntılı incelemesi yapılırsa daha gerçekçi bir yazım tarihi bulunabilir.
Bize bu tarihi belge, sanatçının ilgi dünyasını araştırmak isteyen bir müzikoloğun kültür dünyasında mevcut birçok gereksiz bilgiyi öğrenmek zorunda kalacağını göstermektedir. Asıl buradan sonrası önemlidir. Müzikolog yazacağına dikkat ederek gerçekle gerçek olmayanları birbirinden ayırabilmelidir. Müzikolojiyi sanal gerçeklerle kirletmemelidir. Yukardaki fikir fırtınası sonucu “Itrî, burçların etkisinde icra edilen müziğe değer veriyordu” cümlesi Itrî'nin kişiliği ve inanç dünyasını yansıtan bir ifade olması dolayısıyla bilimsel bir yazıda yer alması kabul edilebilir, yoksa Itrî böyle inandığı için müzik ve astroloji ilgisinin müzikolojik açıdan doğru olduğu iddia edilemez.
Müziğin astroloji veya kozmolojiyle ilgisini kurmak ve bu tür makaleleri bilimsel kabul etmek, müzikolojye gölge düşürür. Bu tür yazılar popüler dergilerinde yayınlanabilir, günlük yazılar olabilir, ama akdemik ve bilimsel olduğunu iddia eden dergiler bu tür yazıları, araştırma tekniklerine uygun olsalar da almamalıdırlar, yayınlamamalıdırlar. Bu tür yazıların dışında popüler gazete ve dergilerde okuyucunun ilgisini çekmesi açısından yayınlanması kabul edilebilir. Bunlar “Mustafa Itrî Buhurîzâde Panoraması” kitabını yazan yazar için de yeni bilgilerdir.
Recep Uslu