Müzik felsefesi bağlamında bir kaç yazı yazmıştım. Bu yazımda müzikte yansıma konusunu işlemeye çalışacağım.
Müzikte yansıma felsefesinin arkasında tamamen mistik bir kavrayış vardır. Hani derler ya mistisizm insanlığın ortak mirasıdır, İslam’dan önceki topluluklarda ve kültürlerde de mistisizm vardı. Hemen aklımıza Hind budizmi veya Çin taoizminde mistisizm, ya da Hristiyanlıkta, Yahudilikte mistisizm gibi örnekler gelir. Hatta bazılarına göre doğanın bir enerjisi var ve bu enerjinin yarattığı sinerji de mistisizmdir. “Evrenin gücü, evrenin mimarı” gibi terimlerin arkasında bu mistisizmin izleri hissedilir.
Türkiye’de müziğin akademik alanında, bu kadar geniş bir uluslararası mistik müzik anlayışını uzmanlık alanı olarak araştıranı görmedim, ders olarak da yok: “Mistik Müzik” (Bu tespiti yıllar önce bölüm kurucusu olan bir arkadaşıma söylemiştim). Uluslararası mistik müzik festivallerini bu konunun dışında tutuyorum. Bu müzikler bir müzikoloğun araştırma ve uzmanlık alanı olabilir. Yani evrensel müzikolojinin gerekleri ve prensiplerine uygun mistik müzik çalışmaları yapan yok (dini müziği bu konuyla karıştırmamak gerekir).
Müzikte yansıma felsefesinin geniş bir anlamı var.
Türkiye’de genellikle sufi müzik yapılır, bu müzik müzikte yansıma felsefesinin bir kısmını aktarmaktadır. Bazıları bunu dini müzik dersleri içinde verirler, birbirine karışmış gibidir.
Müzikte yansıma felsefesine göre müziğin tanımı aşağı yukarı “müzik, iki ses arasındaki manevi münasebet” şeklinde olabilir. Bu tanım Niyazi Sayın’ın tanımı olarak yaygındır. Burada dikkat çeken esas nokta “manevi münasebet” söylemidir. Bu tanım müzikbilimi ölçülerine uygun bir tanım değildir, ama müzikte yansıma felsefesine veya müzik felsefesine uygun bir tanımdır, edvarlarda görülen terimle “ruhperver, ruhani” bir tanımdır. Manevi münasebeti, bestecide iki ses arasında uyanan ilham ilişkisi, bestecinin oldurmağa çalıştığı manevi ilgi ve sonunda dinleyicinin gönlünde uyanan manevi ilişki bir yansıma felsefesi bakış açısı gerektirmektedir. Bu manevi münasebetin kaynağı ilahidir. Bu bakış açısıyla müzik bilimi, Endülüslü sürrealist sufi Muhyiddin Arabi’den Orta Asya’lı Ebu Said Ebulhayr’a kadar, yine Orta Asya’lı Ahmet Yesevi’den Anadolu’da Mevlana’ya kadar bir çok sufiye göre ilahi ilimlerden biridir.
Elbette müzikteki bu manevi münasebeti en iyi sembolizm haline getirenin Mevlevilik olduğu görülmektedir. Çünkü bu sembolizmde müziği icra edenler, müziği söyleyen hanendeler, müzikle coşan semazenler, müziği dinleyen dervişler, müziği eğitime uygun hale getirmeğe çalışan bilginler ve semaya dışardan gözlemci olarak katılan müzik severler bir arada bulunurlar ve birlikte müziğin manevi münasebeti altında zevk alırlar, katarsis yaşayarak arınırlar. Bu zevki alanlar arasında İslam dini dışından kişiler de olabilir. Nitekim Kantemiroğlu yabancı misafirlerle birlikte Nayi Osman Dede’yi Galata Mevlevihanesi’nde dinlemeye giderdi. XX. yüzyıldan bir örnek vermek gerekirse Alman Türkolog Oryentalist Ann Marie Schimmel.
Müzikte yansıma felsefesini temsil eden sufilere göre müzik ilahi yansıma ile ortaya çıkar ve dinleyenlerin gönlünde ilahi yansıma ile son bulur. Müzik ya bir yakarıştır veya senadır, o da ya dervişin terennümüdür veya fena fi’llahın terennümüdür. Doğa nasıl ilahi bir yansıma ise, insan nasıl ilahi bir yansıma ise, müzik de öyle bir ilahi yansımadır.
Bu bakış açısıyla müziğe bir araç olarak bakmayıp, müzik ilahi ibadet parçası olarak benimsenmiştir. Semahlarda da benzer bir yapı vardır. Kur’an ve Ezan ile başlayan ilahi yansıma felsefesi müslümanların hayatında çok önemli bir rol oynamaktadır. Kendi kültürümüzün önderleri Yunus Emre, Niyazi Mısri gibi, Hammamizade gibi, Kenan Rufai, Muzaffer Efendi ve Sefer Efendi, Hulusi Efendi, Alvarlı Lutfi Efendi hep bu müzikte yansımayı temsil ederler. Dünyada müzikte yansımayı benimseyen bir çok sufiden de örnek verilebilir. Sufi Inayet Khan bu konuda kitap yazanlardan biridir. Diğer dinlerde de görülen dini müzik bu yansıma felsefesinden beslenir. Fakat müziği bir araç olarak değerlendirenler müziğin yansıma felsefesinden bir şey anlamamış demektirler.
Müzikte mimesis, katarsis eski Yunan kültüründen beri bilinir (daha çok bir sanat felsefesi içinde), yansıma ise felsefi söylemine İslam’ın gelişinden sonra sufilerle vucut bulmuştur, gittikçe gelişmiştir, daha sonra dünya mistisizminden söz edilmeye başlanmıştır. Sürrealizm ise, kökleri eski dönemlerinde de var olmakla birlikte modern felsefenin belirginleştirdiği bir sonuçtur.
Gönüllerinizde nice ilahi yansımalar uyandıran müzikleriniz olsun.
Recep USLU