Cem Behar'ın 2020 baskı tarihli yeni kitabını okuyorum.
Adı: “Orada Bir Musiki Var Uzakta”, XVI.Yüzyıl Türk Musikisi, YKY yayınlarından.
Behar, Türk Musikisi diğer ifadeyle Türk Müzikolojsini yakından ilgilendiren, birinci derecede konular hakkında kitapları ile dünyaca tanınmaktadır. Her çalışmaya büyük emek sarfederek, her çalışmasında kaynaklara dayanarak, günümüz Türk müziği ve müzikoloji problemlerini aydınlatmaya çalışır.
Bu kitabında özellikle XVI.Yüzyıl ikinci yarısını ele alır. Problemleri sıralar ve daha başında <Ne var ki netice itibariyle ulaşabildiğimiz sonuçların bir çoğunun ya gerçekleri ortaya çıkarmak için geçici bir merhale teşkil edeceği ya da sadece destekli fakat ispatsız birer varsayım olarak kalacağı ihtimalini de peşinen kabul etmemiz gerek> diyerek, bence tevazu yapar. Çünkü akademik bir <varsayım>, sıradan bir varsayım değildir, kaynaklara dayalı varsayım, ciddi bir varsayımdır. Behar eserinin her yerinde bunu hissettirmektedir.
Kitaba <Geleneğin başlangıcı> konusuyla başlar. Konunun alt başlığı <acem> ve <rum> kelimeleridir. <Tarz-ı Osmani>nin onaltıncı yüzyılın ikinci yarısında oluştuğunu, buna ilk dikkat çekenlerin H.S.Arel ve S.Ezgi olduğunu vurguluyor. Aranılan tarz-ı Osmani'nin acemane usluptan kurtuluşunu XVI.yüzyıl ikinci yarısında olduğunu, onun için XVI.yüzyılı masaya yatırdığını anlıyoruz. Aslında Rauf Yekta'nın da <acemane edadan> ayrılışa dikkat çektiğini belirteyim. Behar, müzik tarihinde bin yıllık bir gelenekten söz etmenin doğru olmadığını, Ezgi'nin eldeki musiki eserlerinin 450 yıldan daha eski olamayacağına işaret ettiğini, Meragi bestelerini bile daha eski olamayacağını, yazılan eserlerin kendilerine kadim derinlik kazandırmak istediklerini söylüyor. 2000 yılında Göktan Ay'ın düzenlediği bir sempozyumda ilk bildirimde ele aldığım güfte mecmuaları konusuna <biz müzikologlar bunlarla ne diye uğraşalım, mecmualarla edebiyatçılar ilgilensin> diyerek beni eleştirmişlerdi. Orada güfte mecmualarının müzikoloji açısından önemi anlatmış ve sınıflandırmaya çalışmıştım. Behar'ın bu konudaki tespiti dikkatimi çekti, şöyle diyor: <Güfte mecmuası oluşturma geleneğinin Osmanlı’ya mahsus olmadığı ve Osmanlıdan çok öncelerinden başladığı biliniyor>. Bildiğim kadarı ile her bestenin başında müzikle ilgili bir ifadenin yer aldığı güfte mecmuaları bence Osmanlı zamanında başlamış olmalı. Devamında Behar, güfte mecmuası ile antoloji arasındaki farktan da söz ediyor.
Behar, acemane edadan kurtuluşun sosyolojik değişimden, toplumsal hareketlerden, göçlerden, kahvehanelerden, meclislerden bahsederek kültür değişiminin panoramasını ortaya koyuyor.
VI. Başlıkta dikkkati çeken bir minyatürden, bu minyatürü ayrıca ekte veriyor ve buradan hareketle bir <minyatür okuması> yaparak kültür değişiminin izlerini takip etmektedir.
VII. Bölümde O.Wright'ın eserinde güfte mecmualarından hareketle müzik biçimlerinin değişimlerinin analizini yaptığını, kısa bir eleştiri ile çalışmanın önemine işaret ediyor. Behar ayrıca bu bölümde eserinde değerlendirdiği üç güfte mecmuasının tanıtımını yaparak, mecmuaların XVI.yüzyıl sonlarına ait olduklarını, güfteleri, bestecileri, müzik biçimlerini zaman zaman tablolarla anlatıyor. Benim dikkatimi çeken bestecilerden biri için özel başlıkta açmış: Mahmutzade… Bu şahsın Abdülkadir Meragi'nin torunu Mahmut'un oğlu olabileceğini, XVI.yüzyılda artık Türkçe sözlü besteler yaptığını tespit ediyor. İşte güfte mecmualarının müzikologlar tarafından incelenmesinin önemini gösteren bildirimin kanıtlarından biri.
Behar'ın bu kitabı müzik tarihi, müzikoloji, acemane eda, tarz-ı Osmani'nin başlangıcını merak edenler mutlaka okumalı. Kitap eleştirel bir gözle XVI.yüzyılın ikinci yarısını kaynakları delil göstererek müzik tarihininin bir dilimini, yani bazı müzikologlarca <boşluk> diye nitelenen bir zaman dilimini ele almış olmasıyla dikkat çekicidir. Okunması tavsiye edilir. Çok yararlandım. Zaman zaman bazı tespitlerine katılmadığımı da belirteyim.
Akademik Teşvik, Atama ve Yükseltme Kriterlerinin iyice yükseltildiği bir süreç yaşıyoruz. Bu yükseltme kriterlerinin Türk Müziğinde karşılığı yok, maalesef Türk Kültürü'nün önemli bir parçası olan Türk Müziği hala can çekişiyor, gittikçe ölmeye mahkum olacak (Üstat Niyazi Sayın, Üstat Prof.Alaeddin Yavaşça bu tehlikeye yıllar öncesinde dile getirdiler). Herkes Türk dini müziği dinleyince alkışlıyor ama kriterlere gelince öteliyor.
Yakında meydanda Türk Müziği akademisyeni kalmayacak görünüyor.
Daha nice araştırmalara.