Yapmayın beyler! sayın müzikologlar, müzikolojiyle uğraşanlar, müzik yazarları.
Okan Murat Öztürk’ün serzenişi, hepimizin serzenişidir. Müzikolojinin serzenişidir. Haklıdır.
Yıllar önce bu köşede dile getirmiştim, birinin derdine ortak olmuştum. Ne oldu! olay büyümedi. Karşılıklı sulh ile olay yatıştı. Bu bir yoldur, varana; bu bir yöntemdir uygulayana. Her şey kavga demek değildir.
Klasik sözdür: Kendimize yapılmasını istemediğimiz davranışı, başkalarına yapmayalım.
Birkaç gün önce Itri ile ilgili bir biyografiyle karşılaştım, ünlü bir çevrimiçi yayında, ünlü bir arkadaşımız yazmış. Bu kadar mı gelişmelerden haber olunmaz. Yıl 2020, altıncı ay. Yazı muhtemelen bir iki yıl önce yazılmış olsun. Yani yaklaşık 2018.
Şöyle başlıyor “Itri, 1740-1712 yılında yaşamıştır, 50 yaşına kadar sarayda yaşamış”. Bu durumda Itri, iki yıl dışarıda yaşamış demektir. Oysa Itri’nin en az on beş yıl Saray dışında yaşadığı S.Nüzhet Ergun’dan beri biliniyor. Müzikolojide Itri’nin hayatı ile ilgili öyle gelişmeler oldu ki “Neva kâr”ı ne zaman bestelediği bile tespit edildi. Yalçın Çetinkaya’nın editörlüğünü yaptığı, bu köşede 28.02.2020 tarihinde tanıtımını yaptığım 2012 yılı sempozyumunun bildirileri (kitabı 2019’da basıldı), Mustafa Itri Buhurizade Panoroması (2015).Daha birçok makale. Hatta bazı çevrimiçi ansiklopedi yayınları.
Biyografide öyle hatalar var ki, projenin adına leke. Hepsinden geçtim, gelişmeleri takip edelim de bari arkadaşlarımıza veya müzik bilimine saygımızı gösterelim. Bibliyografya yok, herşeyi arkadaşımız bulmuş, araştırmış, yazmış.
Saygı denilince her kafada ayrı bir mefhum olmamalı. Saygının tarifi bellidir.
Ha bu arada, saygı kavramının da “makam ezgi çekirdekleri” gibi merkezleri yani ortak noktaları vardır. Bu merkezler bütün toplumlarda aynı şekilde kendini gösteriyor. Anneye saygı, büyüklere saygı, meslektaşlara saygı gibi. Yani “saygı” denilince hep aynı şeyler kastediliyor. Kendimize yapılmasını istemediğimiz davranışı başkasına yapmamak. Empatinin temeli.
Bir de LİNÇ var. Son zamanlarda MÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı’na karşı yürütülen kampanya gibi. Beyan ettiğiniz sözünüzde veya yazınızda fitne yuvası arayanlar, fitne çıkarmakta gecikmezler. Asıl amaç fitne olmayabilir, düzeltiyorum derken fitneye sebep olmamak da önemlidir. Linç etme kolaylığına, Linç etmenin cazibesine kapılmayalım. Adaletten yana olmak demek, önünüze geleni linç etmek değildir. Suçluyu tespit etmek için Linç ekibine katılmak gerekmez, iddialar üzerinde düşünmek gerekir. Yaşadıklarımız, FETÖ ihaneti bize bir şeyler öğretmedi mi? Ferman Karaçam’ın yazısı bu konuda çok anlamlı.
Devletin nazarında müzik “öncelikli bir konu değil”. Devletin nazarında “kültür politikası” öncelikli bir konu değil. Kültür nasıl olsa ağır ağır olur. Hemen birileriniLinç ederek birbirimizi yıpratmayalım, özellikle masumun haklarına dikkat edelim. Bir hata olup olmadığına dikkat edelim. Hata da yapabiliriz, özür dilemeyi ya da telafi etmeyi bilmeliyiz. Bütün bu değindiğim konular bize tek bir yol bırakır: birbirimize saygı göstermek.
Bayramlar saygıyla yaşanır, kendi hayatımıza gösterdiğimiz saygı gibi, başkalarının hayatına da saygı gösterelim. Kalın saygıyla, herkese iyi bayramlar.