Geçen haftadan devam eden bir konu değil, ama geçen hafta ne yazacağımızı, başlığımızı yazmıştık.
Çağdaş Müzikoloji, müzikolojiyle ilgili bütün alt dalları temsil eden bir bilimin adıdır. Tarihi müzikoloji (Müzikoloji tarihi, Müzik tarihi, Teori tarihi), Sistematik müzikoloji (müzik teorisi veya müzik nazariyatı), Disiplinlerarası müzikoloji (Kültürel müzikoloji, müzik-sağlık, müzik-psikoloji vs.). Bu üç temel altdalların altbaşlıklarından, uzmanlık alanlarından söz etmek mümkün. Müzik teorisyeni, müzik tarihçisi, müzik felsefecisi, müzik eğitimcisi, Ihvanısafa uzmanı, Itri uzmanı, Hafız Post uzmanı, besteci III. Selim uzmanı vs. Ama uğraşılan/yazılan her şey müzikoloji alanına girmez. Amacı belli olmayan yazılar gibi. Bunlar olsa olsa beyin cimnastiği/ jimlastiği yazıları veya dedikodu yazıları olabilir ancak. Ziya Paşa’nın dediği gibi “Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz”.
Bu şekildeki sistematik müzikoloji anlayışı sebebiyle müzik tarihi problemiyle, müzikolojinin problemini uzaktan veya yakından bir görürüm. Müzik tarihinin problemi, müzikolojinin de problemidir.
Müzikoloji ile iki ucu xxxlu değneğin ne alakası var? Ne demek “müzikolojide iki ucu xxxlu değnek”.
Asıl konum, sohbetlerimizde sık sık karşıma çıkan, zaman zaman yazılan makalelerde temel farkı gösteren bir konu. Müzikolojide asıl olan icracının bilgisi mi, teorisyenin bilgisi mi dikkate alınmalıdır? İşte bu günkü yazının, çağdaş müzikolojinin problemi.
Herkesin “icracı” dediğini tahmin ediyorum. Elbette icracının bilgisi dikkate alınmalıdır. Bu konuda farklı düşünmüyorum. İcracı müziği uygulamalı olarak yapan kişidir, “temel müzik bilgisi” yanında “müzik icra etme yetisi” vardır. Demek ki “müzik bilmek” ile “müzik icra” etmek farklı şeyler. İcracı, müziğin uygulamasını yapar ve yaptırır. İcracı ya sanatçıdır veya sanat öğrencisidir. Sanatçı olmaya adaydır. Sadece müziği yapan, eğitimci olmayan icracılar var mıdır? Vardır, sadece müziği çalan ama eğitemeyen, daha sonra eğitimini de öğrenen icracılar varmıdır? Vardır. Öyleyse icracıların çeşitleri var: 1- sadece müzik bilen icracı, 2- eğitme işini yapabilen icracı, 3- müziğin teorisinden anlayan icracı, 4- teorisyen icracı, 5-Sanatçı icracı. İcracı/ ifacı denecek seviyeye gelmemiş olanlar ise öğrencidir, yani ifacılık sanatını yeni öğreniyorlar, diyoruz. Öyleyse soru “hangi icracı?”ya dönüştü.
Fakat soruda geçen “teorisyen”in, icracıdan farkı var mıdır? Teorisyen, icracı değil midir? İcracı olmayan teorisyen var mıdır? Müzik alanında, müzikten anlamayan teorisyen var mıdır, bu mümkün müdür? İcracı dediğimiz her zaman teorisyenle bir midir? İcracı veya teorisyen için müzikten anlamak ne demektir? Bunun alt sınırı veya üst sınırı var mıdır? Varsa nedir?
Konuyu açmak için anlatacağım hikayenin bilinmesi gerekiyor.
Duydunuz ki bu alanda otorite bir isim var. Yaşlı müzisyen icracı bir zat. Otorite isimle tanışma fırsatı buldunuz. Sohbette size otorite olan kişi, şöyle diyor: “Ben bir sahaftan bir tomar yazma nota aldım. Eski devirde çok para verdim. İçinde öyle notalar var ki, daha kimse bilmiyor”. Meraklandınız. Gel zaman, git zaman derslere devam ediyorsunuz. Ve zaman geçiyor. “Yaşlı müzisyen icracı zat”a hürmetiniz gün geçtikçe artıyor. Onun da size olan sevgisi artıyor ve mirası olan nota koleksiyonuna ulaşıyorsunuz. “Yaşlı müzisyen icracı zat” daha hayatta iken müzik eğitmeni oldunuz, fakat bir gün “Yaşlı müzisyen icracı zat” ölüyor. Üzüntülüsünüz. Hocanın hatırası, size geçmiş olan mirasını karıştırıyorsunuz. Bir bakıyorsunuz IX. Yydan kalma müzik eserleri, besteler, peşrevler. Biri dikkatinizi çekiyor, Gazi Giray Han'ın hiç bilinmeyen peşrevleri. Hemen çalışıyorsunuz. Deşifre ediyorsunuz. Siz de yaşlandınız. Peşinizden gelen öğrenciler var. Önce onlara deşifre ediyorsunuz “Bugün sizlerle Gazi Giray'ın peşrevini çalışalım”. Hiç bilinmeyen bir eser, öğrencileriniz de meraklandı ve sevindiler. Laf arasında “ben de öyle notalar var ki” demeyi ihmal etmediniz. Çalıştınız, eseri geçtiniz. Öğrencileriniz Gazi Giray'ın eserini öğrendiler. Fakat sizin de hayatınızın bir sonu var. Yıl farketmez, ha 1900 olmuş, ha 2010 olmuş.
Bir gün bir meraklı teorisyen geldi. Öğrencilerden veya bir öğrenciden Gazi Giray'ın peşrevini dinledi. İlginç bir eser. Bunu nerden öğrendiniz diye sordu. Öğrenci, “falan üstaddan, o da yaşlı müzisyen icracı zattan” dediler. “Ne kadar güzel, yeni bir bilgi öğrendim” diye sevindi teorisyen. Ben bunu bir araştırayım diye düşündü ve bir ipucu daha istedi: “hangi makam ve usulde” diye sordu. Öğrenci “peyk-i safa” dedi gururla. Bizim meraklı teorisyen bunu tescil etmek istedi, bilimsel bir platforma sunmak, bu yeniliği ve zenginliği paylaşmak istedi. Teorisyenin aklına önce Gazi Giray'ın hayatını araştırmak geldi. Birçok ansiklopedi edindi, Gazi Giray'ın hayatını öğrendi, fakat tatmin olmadı ve aradığı bilgiler ona daha çok soru sormasına sebep oldu ve sorularına cevap bulamadı. Araştırmaları inceledi tatmin olmadı. Kaynaklara inmeye başladı, uğraşa didine müzikoloji metodolojisi ve Osmanlıca öğrendi. Gazi Giray’ın hayatından bahseden Osmanlı Türkçesinde kaynaklara indi yine tatmin olmadı. Bu sefer müzik tarihi kaynaklarına yöneldi. Yine tatmin olmadı.
Neden tatmin olmuyor bu teorisyen müzikolog anlamadım yahu. Şimdi ben diyorum ki bu teorisyeni durdurmanın bir yolu yok mu? Ne araştırıp duruyorsun alt tarafı Gazi Giray'ın bir peşrevi ve “peyk-i safa” makamında. Ne güzel nağmeleri var, bu eser müziğimizin zenginliğini gösteriyor.
Meraklı teorisyen beni duydu heralde. Bana şöyle diyor: “Benim merakım müzik zenginliğimizi bilimsel platforma oturtmak. Tatmin olmak. Nasıl ki müzik yapanlar tatmin oluyorlarsa ben de tatmin olmak istiyorum. Zenginliğimi gösteren bilgileri kaynaklara dayandırmak istiyorum”.
Soruyorum “Ne demek istiyorsun?”.
Cevap veriyor “Bak! Önümüzde bir bilgi var. Gazi Giray'ın peyk-i safa makamında peşrevi. Gazi Giray'ın hayatını araştırayım dedim ve ansiklopedilerden okuduğum kadarı ile onun böyle bir peşrevi yok. Hayatını anlatan araştırmaları okudum onun böyle bir peşrevinden söz etmiyorlar. Demek ki bulduğum ve öğrendiğim yeni bir bilgi. Kaynaklara inmek gerek. Kaynakları okudum. Gazi Giray'ın hayatına ışık tutan kaynakların hiç birinde “peyk-i safa peşrevinden” söz etmiyorlar. O zaman müzik tarihi kaynaklarına eğilmek ihtiyacı duydum ve edvarları inceledim. XV. Yüzyıldan XIX. Yüzyıla kadar hiç bir müzik nazariyatında, hiç bir edvarda “peyk-i safa” makamı yok. Yani bu durumda Gazi Giray kendi zamanında bilinmeyen bir makamda bu peşrevi nasıl bestelemiş olabilir? Yoksa Gazi Giray yaptığı bestesiyle makamı icat etmişti de nazariyatçılar mı gözden kaçırmıştı? Yoksa peyk-i safa makamına tarihi bir köken olması için bu beste sonradan mı bestelenmişti? Bu çoklu denklem içeren soruya nasıl bir çözüm olabilir?
İşte tam da bu noktada teorisyen müzikolog elinde “iki ucu xxxlu değnek” olduğunu farkediyor. Yanlış anlamayın “iki ucu çoklu değnek” şeklinde algılayın. Hani çok bilinmeyenli bir denklem gibi. Fakat formülü daha henüz bulunmuş değil.
Belki bir çözüm bulurum ümidiyle gidip öğrenciye soruyor. “Yahu sen bunu hocandan öğrendiğine emin misin? Karıştırıyor olmayasın?” Öğrenci tepki gösteriyor “sen bana yalancı mı diyorsun?”. Teorisyen “estağfirullah, ne haddime, yahu merak ettim, kaynaklarını görsem diyorum”. Müzisyen icracı önce “bugün müsait değilim, git, yarın gel” diyor. Hocası ona bu metodu defalarca yapmıştı, bu metodun adı “sabır-ciddiyet ölçer metodu”. Teorisyen gidiyor. Fakat ecel bu ne zaman geleceği belli olmaz. “Sadık müzisyen icracı öğrenci” ölüyor. Teorisyen müzikolog uğraşıyor, didiniyor, aile acılı hemen dile getirmek olmaz, bekliyor, bekliyor. Derken sadık icracı müzisyen öğrencinin mirası müzayedeye çıkıyor. Eğer bu müzayedeyi duymuşsa ve teorisyen müzikoloğun parası varsa alır, ama parası yoksa ne yapacak. Bu belgenin ortaya çıkmasını bekleyecek. Yıllar sonra belgeyi bir online sitede görüyor. Notanın yazısı öykünün başında anlatılan “yaşlı müzisyen icracı zat”ın eliyle yazılmış notalar. Daha eskisi yok.
Bu bir “Hayali Meşk Hikayesi”dir.
Çağdaş müzikoloğun elindeki değneğin iki ucu artık “çoklu” değil, çünkü kokuyor.
Son değerlendirme: O “yaşlı müzisyen icracı zat” hakikaten hürmete değer, çünkü bilmediği pek çok şeyi ondan öğrenen bir çok öğrencisi var, ahlaki değerlerimizi öğretti, kaybolmakta olan bir kültürü aktardı, onun sayesinde bilgi ve kültür bize kadar geldi, ona medyunuz. “Sadık müzisyen öğrenciye” de bir şey diyemem. Bunların hakikaten kişiliklerine diyecek bir şey yok, olmamalı. Zaten kişiliklerini değerlendirecek kadar birlikte olmadık. Biz bilimle uğraşıyoruz.
Soru şu: Doğru bilgi peşinde koşmak, teorisyenin işidir ve ne güzel uğraşımız var, bu yıl ölen İtalyan yazar Umberto Eco'nun dediği gibi: “Kitaplar bizim işimiz, ne güzel uğraşımız var”. Fakat sorun ortada. Şimdi çağdaş müzikolog elindeki notaya inanarak “evet, Gazi Giray'ın peyk-i safa peşrevi var” mı desin, veya “Gazi Giray yeni bir makam icat etmiş, nazariyatçılar gözden kaçırmış” mı desin, yoksa “hayır, bu eser Gazi Giray'ın değildir” mi desin? Yoksa teorisyen müzikolog sonucu ifade ederken, “icracı müzisyenlere göre Gazi Giray'ın peyk-i safa peşrevi var” mı desin? Hangi sonuç doğru olur sizce? (makam önemli değil, “peyk-i safa olur, bayatiaraban olur, nevabuselik” olur). Şüphecilik devam ettirilebilir. Bu soru icracı, teorisyen, müzisyen, müzikolog, müzik tarihçisi, müzik eğitimcisi, müzik öğrencisi herkese.
İşte müzikolojide, iki ucu xxxlu değnek, icra mı, teori mi?
Herhalde bu konuyu anlatırken “müzisyen icracı teorisyen” ve “müzik bilmeyen teorisyen” konusunu atladık. Müzik bilmeyen müzikolog teorisyen var mı? Merak ettim. Neyse bu da sonraya kalsın.
Recep USLU