Müzikoloji ve Kaynakları (2015) kitabımda ‘Müzik ve Edebiyat’ bir başlık olarak yer almaktadır. Cana can katan edebiyat ve müzik, Disiplinlerarası müzikoloji alanlarından biridir. Gerçekten de ortak konular olabiliyor. Özellikle Türk müzikolojsinde Osmanlıca bilmek, çeviri yapmak bu ortak konulardan biridir. Buraya kadar çok iyi. Ancak bir Osmanlıca eserin çevrimini edebiyat metodolojisinin kurallarına göre yapmak, müzikoloji için işkencedir. Bu konuyu daha önce yine bu köşede ‘Nedir Şu Edebiyat Biliminden Çektikleri’ (24 Mart 2015) başlığı altında dile getirmiştim. Müzikologların çeviri çalışmalarında transkripsiyon metodunu kullanmalarının doğru olmadığını, bu metottan bir Osmanlıca çeviri metodu olarak müzikolojinin bir yararı olmadığını ifade etmiştim. Esasen edebiyatçılar gibi salt çeviri metodunun kullanılarak müzik bilimi açısından tez yapılmasının doğru bir metot olmadığını, sistematik müzikoloji metodunun daha yararlı olduğunu da ifade etmiştim.
Bu yazımda edebiyatçıların çeşitli yazılarında ele aldıkları makamla ilgili yanlışlarına dikkat çekmek istiyorum. Disiplinlerararsı bir alan olduğu için bir Divan’da, bir şiir külliyatında, bir antolojide, bir şiir mecmuasında geçen makamları listelemek elbette müzikologlar kadar edebiyatçıların da hakkıdır. Bu konuda bir sınırlama getirilemez. Zaten bunun için Disiplinlerarası alan diyoruz. O halde ne demek istiyoruz?
Bazı edebiyatçıların yazılarında, bir divanda veya manzum bir eserde geçen musiki makamları başlığı altında sıralanan makam adlarına takılıyoruz. Mesela Çengname’de musiki makamları başlıklı bir araştırma, araştırmada musiki makamları. Bu başlıklar müzikolojiye faydalı oluyor. Fakat bu makamlar o dönemlerde gerçekten var mı? Nasıl anlayacağız? Edebiyatçılar bunu nasıl anlıyorlar? Edebiyat araştırmacıları genellikle Y. Öztuna’nın musiki ansiklopedisini veya musiki maddelerinin önemli bir kısmını Y.Öztuna’nın, bir kısmını İ.B.Sürelsan’ın yazdığı Meydan Larousse Ansiklopedisini kullanıyorlar. Öztuna’nın bir makamı tanımlayan ifadesi genellikle ‘600 yıllık bir Türk Musikisi makamıdır’ tarzındadır. Oysa bu ifade çok geneldir ve kaynakların yüzeysel incelemeleri üzerine kuruludur. Hatta makam kaynakları bazen belirsizdir.
Edebiyattan bir başka örnek, 2014’te yayınlanan bir makalede Âsım (ö.1710) Divanı’nda geçen makamlar: buselik, canfeza, dilkeş, vs tespit edilmiş. Şairin ölüm tarihi 1710, yani şair, aslında Divanını tamamladığı yıl düşünülürse Hafız Post, Mustafa Itri gibi on yedinci yüzyıl şairi, on sekizinci yüzyıl şairi değil. Bu durumda 1700 yılı öncesinde müzikte kullanılan makamlar bize karşılaştırmada işe yarar veya şairin açıkça bir musiki makamı olduğunu belirten bir ifadesi varsa kabul edilebilir. Yoksa tahminlerle bir kelimenin makam olduğu söylenemez.
Makale yazarı bir dipnotunda ‘Divanda dilara, dildar xxxx vs, gibi sözlük anlamları dışında makam adı olarak da kullanılabilecek xxxx kelimeler mevcuttur. Fakat bu kelimelerin makam olarak ortaya çıkışları şair Asım’ın ölümünden sonra yani 18. Yüzyılın ortalarından itibaren olduğu için çalışmamıza dahil etmedik’ demektedir. İşte tam da biz bunu demek istiyoruz.
Edebiyat araştırmacıları tespit ettikleri adları neye göre makam adı olduklarını söylüyorlar? Yapacak bir şey yok ansiklopedilere bakarak. En bilinen ansiklopedilerin musiki maddesi yazarı ve kaynağı Öztuna üstadımız. O da çok genel ifadeler kullanarak makamları tarihlendirmeden belirtiyor. Bu durumda bir makamın o yıllarda olup olmadığı problemi çözülmüyor, yeni gelişmeler görülemiyor. Daha başka güncel gelişmeleri aktaran kaynaklara inilmesi lazım. Bütüncül Makam tabloları gibi (örnek O.Levendoğlu, Ö.Küçükgökçe P.Judetz Makam Tabloları gibi).
Mesela canfeza (can katan anlamında) makamı için Öztuna ansiklopedisinde ‘altı veya yedi asırlık’ deniyor. Bu bilgi üzerine makaleler yazılıyor. Gerçekten öyle mi? Yapılan makam tablolarında canfeza bilinenlere göre Alişah’ın (ö.1500?) 1480 sonrasına tarihlenen ve Nasır Dede’nin (ö.1821) 1794’e tarihlenen eserlerinde görülüyor. Alişah’ın eserini yazdığı yer Herat veya Orta Asya, Nasır Dede’nin eserini yazdığı yer İstanbul. 324 yıl ara ile yazanların birbirlerinden haberi var mı? İlk bakışta bilinmiyor. Olsa idi Nasır Dede bir ipucu verirdi. Nasır Dede bu makam için bir ayinden ilham aldığına işaret ediyor, demek ki birbirlerinden haberleri yok. Daha da önemlisi aynı diziyi mi tarif ediyorlar? Hayır. Demek ki her ikisinin canfeza makamı farklı (Ö.Küçükgökçe, 2010; S.Özdemir, 2017 ayrıntılı bilgi verirler). Alişah’ın canfezası 530 yıllık, Nasır Dede’nin canfezası yaklaşık 215 yıllık. O halde arada hem coğrafya, hem tarih farkı, hem ses sistemi/nazariyat farkı bulunan; İstanbul’da on yedinci yüzyıl musikişinasları arasında bilinmeyen bir canfeza makamı Asım Divanı’nda mecaz olarak yer alabilir mi? Asım Divanı’nda bu kelimenin makam olduğuna dair herhangi bir ipucu yoksa, tanıdığı musikişinaslar bu makamı bilmiyorlarsa, şair Asım’ın bunu makam olarak işitmesi mümkün değilse; Asım, bu makamdan Divanı’nda nasıl bahsedebilir?
Bu örnek üzerinden hareket edilerek müzikologlar, edebiyatçıların musiki makamı dediği her kelimeyi makam olarak kabul etmemelidir. Bu arada küçük bir ipucu canfeza makamı Alişah’tan daha eski bir makamdır, 635 yıllık. Ancak Nasır Dede’nin bundan haberi yok. Bu durumda Öztuna’nın tahmini tespiti doğru, makam yedi asırlık; fakat şair Âsım’ın bundan haberi yok.
Müzikoloji, ne çekiyor şu edebiyatçıların elinden (şaka şaka, araştırma yapan ellere sağlık).