Türkiye’de müzikolojinin gelişimi bir yönden müzik tarihikaynaklarındaki bilgilerin ortaya çıkması ve yeterince değerlendirilmesi; diğer yönden gelişmelerin iyi takip edilmesi ile olacaktır. Müzikologların gelişmesi ise uzman oldukları konulardaki gelişmeleri iyi takip etmekle olur. Bunun ölçüsü yayınlardır. Yayınların iyi takip edilmesi, uzmanların iyi bibliyografya bilgisine sahip olmaları, gelişmeleri takip ederek alanlarına hâkim olmaları ile mümkündür. Bir taraftan yazacaksın bir taraftan gelişmeleri takip için kitap alacaksın. Akademinin temel kuralıdır. Yoksa müzik yayını yapanlar nasıl ayakta kalacaklar.
Televizyona çıkıyor, uzman diye çağrılmış, gerçekten de verdiği bilgilere bakıldığında iyi denebilir. Fakat akademik kıskançlık mıdır nedir, başkasının bu konuda getirdiği yeniliklere kulaklarını tıkıyor. Yeniliklerden haberi mi yok, gerçekten bilmiyor mu? Anlaşılmıyor. Bu konuya birçok örnek verilebilir.Ne demek istediğimiz anlaşılsın diye birkaç örnek verelim. “Edvardaki bu müzikler yayınlanmamıştır” diyor, programın birinde, bir uzman arkadaşımız. Oysa o müzikler dünyanın çeşitli ülkelerinde yayınlanmış.Bunun üzerine,Türkiye’de bir eser ilavesi CD olarak yayınlandığından bu yana altı sene geçmiş. Yayınlanan eser birkaç baskı yapmış ama bizimkinin haberi yok.Bir başkası,on beş yıllık gelişme için çevrimiçiarama yapsa karşısına çıkacak, ama hala eski bilgilerde kalmış. Yenilenen bilgilerden haberi yok.Bazılarının eski bilgilerden de haberi yok.
Türkiye’de Müzikolojinin gelişim sıkıntılarından biri budur, uzmanlık alanlarında yenilikleri ve gelişmeleri takip etmemek, “ben yaptım oldubitti” fikrinde kalmak. Adama kendisini geliştirsin diye on yıllık tecrübeni ve birikimini veriyorsun, faydalı olanları alıyor böylelikle kendine mal ediyor, bir teşekkür etmiyor. Bunlara göre galiba Müzikolog ahlaklı olmak zorunda değil (çünkü etik kurullar bunları tespit edemez), bu davranışları ölçecek bir kıstas, bir alet yok, her şey vicdanınıza sığıyorsa problem de yok demektir (olanı görmem, akademik gerekçeler beni ilgilendirmez, olana çamur da atarım kariyer de yaparım). Neyse M. Bardakçı’nın dediği gibi bu vicdani bir problemdir, biz keşkül konumuza dönelim.
Her müzikoloğun bir “müzikolojikeşkül”ü olmalıdır (yani eski ifadeyle “Keşkül-i Müzikoloji”). Bunun ne demek olduğunu birazdan açıklayacağım. Bir derviş çeyizi olan “keşkül” için, Meydan Larousse ne demiş, özetle: Keşkül, Hindistancevizi kabuğu, maden veya ağaçtan yapılırdı. 20-30 cm boyunda,üzeri ayetler, özdeyişler ve çiçek motifleriyle süslü kayık biçiminde olurdu. İki ucu zincirle bağlanır, omuza asılırdı. Dervişler yanlarında taşıdıkları keşkülü, uzatarak “hu” derler, ihsan isterlerdi. Ekmek parçasından meyveye kadar her ne olursa içine konanbu kaba “keşkül-i fukara” da denirdi. Keşkül adında bir de tatlımız var (tarifi için bk. Online). Bu ansiklopedik bilgilere ilave olarak her türlü notların yazıldığı defterlere de “keşkül” dendiğini belirttikten sonra, müzik tarihinde yararlana bilinecek bir kaynağa bakalım. Yeni Sistemciler (XV-XVII. YY başı) döneminin yükselişte olduğu, cedid teorisyenlerin, kadim teorisyenleri geride bıraktığı sıralarda, XVI. Yüzyıl ikinci yarısı ile XVII. Yüzyıl birinci çeyreğinde yaşamış Âmili, yazdığı Keşkül’ünde müzik bilimi hakkında notlaralmış. Önce kim bu Âmili?
Bahaeddin Âmili (d.1546-ö.1622) , Osmanlı hâkimiyetininolduğu dönemde Lübnan Ba’lebek’te doğmuş, babasıyla birlikte İran-Kazvin’e göç etmiş, ilköğrenimine orada başlamış, babası Herat’a müftü olunca, orada devam etmiş, gittiği Kudus’teyüksek eğitimini tamamlamış,Herat’a dönüp öğrenci yetiştirmeğe ve kitap yazmağa başlamışbiri. Davet edildiği Kazimiyye ve Necef’te bir süre eğitimci olarak bulunduktan sonra,SafeviŞah Abbas I’den iltifat gördü. Sonrasında Irak, Hicaz, Mısır, Suriye, Anadolu’yu gezdi. Isfahan’a döndü. Orada öldü, Meşhed’e gömüldü. Müzik tarihinde Yeni Sistemciler dönemi bilginlerinden sayılır. Birçok eserinden biri “el-Keşkül” adını taşır,bu eser pek çok konuda aldığı notlardan oluşur. Bu notlar arasında müzikbilimi hakkında bakalım neler yazmış:
“Müzikbilimi, nağmelerin, ikanın ve durumlarının, müziği oluşturmanın nasıl olacağının ve çalgıların kendisinden öğrenilen bilimdir. Konusu, düzenlenmesiyle insan özünü etkilemesi açısından sınırlanmış belirli seslerdir. Nağme, içinde sözlerin harflereeşlik edercesine müziğin icra edildiği sestir. Bu seslerin temelleri on yedidir, devirleri otuz dörttür. İka, sesin zamanını düzenler. Bu ilmin eğitiminde dinen bir sakınca yoktur. Fakihlerden birçoğu bu konuyu tartışıp açıklamışlardır. Evet, dinin özü bu ilmin uygulamasına salat ve selamdan daha çok önem verilmesini doğru bulmaz, bu yaklaşımı men eder. Müzik konusunda ilmi açıdan yararlanılması için yazılmış birçok kitap vardır. Müzikbilim sahibi, genellikle üzerinde ittifak edilen bir çalgıdan müziğin işitilmesiyleoluşan nağmeleri ele alır; Uygulama sahibi icracılar ise müziği ya insan boğazı gibi doğal araçlarla veya çalgılar gibi suni yapımlardan işitilmesine göre ele alır ve icra ederler. Müzik konusunda söylenen şeylerden biri de müziğin feleklerin çarpışmalarından hesaplandığı, feleklerin sembolleri olarak görülmesidir. Öncelikle bilinmelidir ki feleklerde çarpışma olmadığından, vuruşma yoktur, ses de yoktur” (Âmili, Keşkül, c. I’den çeviri).Haaa, Âmili’ninbizim bazı akademisyenlerden farkı bilginin kaynağını bile vermiş “İrşad” adlı bir kitaptan aktardığını da belirtmiştir.
Daha önceki bir yazımda, müzik tarihimizin Arapça kaynaklarından Harezmi’ninMefatihul-ulum’undaki musiki kısmını tercüme etmiştim, E. Ruhi Üngör de Musiki Mecmuası’nda (1999) yayınlamıştı. Harezmi, IX-X. Yüzyılın bir bilginiydi. Bu eser Farabi’nin yazdığı İhsaul-ulum gibi bir ilimler ansiklopedisiydi.Âmiliise XVII. Yüzyılın başında yaşamış, tam Yeni Sistemciler Döneminin sonu, Klasik Türk Musikisi Döneminin başları.
İşte, eğer müzikologlar kendilerine birer keşkül edinirlerse, geriye ilgilendikleri konularda her yenilikleri not etmeleri kalır. Böylece uzman oldukları alanda gözden bir şey kaçırma ihtimali azalır, hem kendi bilgileri hem de Türk müzikolojisi ilerler. Bakmışsınız bir de “Müzikolog Keşkülü” veya “Edvar Keşkülü” kitabınız olmuş.
Haftaya benim keşkülümden yeni bir yazı olacak.