Ülkemizin birkaç gün önce yaşadığı kaos fırtınasının sonucunda kaos oluşmadı. Bu konuda demokrasiye duyarlı, millet iradesine saygılı, ulusal çıkarları gözeten halkımıza hakikaten teşekkür edilmelidir, kıymet bilen halk taltif edilmelidir.
Kıymet bilmenin önemi üzerine geçenlerde yayınlanan yazımı hatırlatayım. Yazımda daha çok müzikoloji açısından ele aldığım “kıymet bilme”, elbette sadece müzikoloji için çalışanları değil, ülke çıkarları için çalışan kişileri de kapsamakta, ülke çıkarları için çalışan kişilerin kıymeti bilinmeli, “iyi” takdir edilmelidir. Ben siyaset uzmanı değilim ama bu şimdiye kadar görülmemiş bir şekilde oluşan “halkın demokrasiye sahip çıkma hareketi” ülkemiz için hayırlı olmuştur, hayırlı olacaktır, hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Bugüne kadar pek çok ihtilal olmuştur. İhtilaller içinde, karşısında veya yanında müzikolojiyi ihlal etmiştir.
Başlığa bakıp ne alaka “müzikoloji ve ihtilaller” diyebilirsiniz. Ama önce bir konuyu okuyun sonra deyin. Müzikolojinin, müziğin bulunduğu her türlü şeyi/malzemeyi inceleyen bilim dalı olduğunu biliyoruz çünkü.
Yakınlarda yayınlanan Onur G. Ayas’ın kitabının Cumhuriyet, siyaset, yasak ve müzik politikası üzerine kurulu olduğunu, bir rejim değişiminde meydana gelenler üzerine sosyoloji-müzikoloji olmak üzere disiplinlerarası müzikoloji alanında yapılmış bir değerlendirme olduğunu unutmadık. Kitap bu yıl, 2016’da yayınlanmıştı. Fakat ben bu konuyu yıllar önce Müzikoloji ve Kaynakları (2006) kitabımda başlık yapmıştım. Müzikoloji ve Politika, siyaset ilişkisine dikkat çekmiştim. Kitabın temelinin aslında 2002’de oluştuğunu, yayına verildiğini, dört yıl sonra mücadelelerle basıldığını söylersem, müzikoloji için bu konu başlığını ilk defa 2002’de tespit ettiğim kolaylıkla anlaşılır.
Peki sonra ne oldu. Ben müzik sosyoloğu değilim. Bu konu da bir kitap yazmayı da düşünmüyorum. Ama uğraştığım müzikoloji metodolojisi gereği başlıklar tespit etmek, başlıkları çalışılacak konu tespitleri gibi ortaya dökmek, metodolojinin gereğine işaret etmektedir. Nitekim bu konu, bir başlık olarak olmasa da daha önce de başkaları tarafından değinilmiş hatta belirtilmiş bir konu olabilir; ama benden önce hiç kimse “müzikolojinin ve müzikoloğun ilgilendiği/ilgilenmesi gerektiği kaynaklar çalışmasında bir konu başlığı” yapmamış, ben rastlamadım.
Cumhuriyet’in başlangıcında müzik politikası ile ilgili bugüne kadar onlarca makale ve kitap çalışması oldu. Hala devam edeceğini sanıyorum. Bu konuda genel kanaat Atatürk Batı’ya “biz de modern ülke olmayı amaçlıyoruz” mesajı vermek istedi, mesajı verdi, uygulamalara başladı. Sonrası ve sonuçları, yine ilgili kitaplarda ele alındı. Ama 1960 ihtilalinin müzikoloji sonuçları ele alınmadı. Özetle müziğin Atatürk dönemi politikasına dönülmesi sağlandı mı? Bu ihtilalin müzikle ilgili tespitleri ve çalışmaları yapıldı mı? 60 ihtilalinin ülke müzik kültürüne getirisi ve götürüsü açısından sonuçları ne oldu? Türk müziği sanatına getirisi ve götürüsü açısından neler oldu?
Bu günlerde hazırladığım bir kitapta şu tespitlerde bulundum. Ülkemiz 1934’te müzik politikasının, açıkça değilse bile, belirlediği iki ana hedef vardı: 1- Halk müziğinden modern ve çağdaş bir tür oluşturmalıyız. 2- Modern Türkiye’nin müziği Batı müziği olmalıdır. 1934-2000 yılları arasında yazılan birçok makale ve kitap bu konuyu ve tespitleri anlatmaktadır. 2000 yıllarında hem Batı müziği teorisyenleri, hem de Türk müziği teorisyenlerinin son kanaatleri 1-“Halk müziğinden Batının da dinleyeceği yeni bir tür yaratmak mümkün değildir”. 2-“Modernlik ya da Çağdaşlık sadece Batı müziğine sarılmakla olmuyor” şeklinde özetlenebilir.
Müzikoloji açısından dünya üzerinde ihtilallerin, müzik ticaretine ve müzik kültürüne getirip götürdükleri açısından incelenmesi gereken bir konudur. Müzik ticareti ve ihtilaller. Mesela kesinlikle muhalif müzik, eşkıya müzikleri, devrim müzikleri, ihtilal müziklerinde bir artış olmuştur diyebilir miyiz? İhtilal ortamında, müziğin hem üretiminde hem satışında çok iyi sonuçlar alınmış mıdır? Böyle bir yaklaşım üretim-satış açısı olurdu. İhtilal ortamı ve süreci, mevcut müzik üretiminde sanatı nasıl etkilemiştir? ihtilal ortamı, sanatın gelişmesi açısından olumlu sonuçlar vermiş midir? Bu yaklaşım ise müzik-sanat-ihtilal açısından bir yaklaşım olurdu.
1960 yılı için dikkat çekeceğim birkaç sonuç var: Bu yıl Yunanistan’da yapılan askeri oluşum, Yunan halk müziğini ve rembetikayı yasaklar, sebep “Rembetika, Osmanlı müziğidir”. Yıllar sonra Risto Pennan-Pekkanen aynı başlıkta bir yazı yazar: “Rembetika Osmanlı popüler müziği”dir. Ama Rembetika, durdurulamamıştır.
1960 yılında, “müzikoloji”nin değil etnomüzikolojinin yaygın olduğu “Kuzey Amerika müzikolojisi” bir yanlışa sürüklenmiştir. Veya bir yanlışla karşı karşıya kalmışlardır. 1960 yılında Kuzey Amerika yerlilerinin müziği yasaklanmıştır. Batı müziğine sahip çıkan bazı müzik politikası danışmanı olan kişiler tarafından desteklenen bu uygulama yüzünden Müzikoloji yara almıştır. Tıpkı Avrupa’da “müzikoloji, Batı müziğini inceler” diyenlerin destekledikleri Etnomüzikoloji gibi. Her ikisinin de sonuçları “müzikoloji” açısından iyi sonuçlanmamıştır.
1960 yılı, okuduklarımdan hafızamda yanlış kalmadıysa, Çin’de de yerel müziğin yasaklandığı bir yıl olmuş.
İhtilallerin müziğe faydası olmuş olabilir mi?
Müzikoloji ve ihtilaller konusu bir hayli eskiye götürülebilir, taa Sümerlere kadar. Mesela üç telli uddan, dört telli uda geçiş bir “ihtilal” sonucu olmuş olabilir mi? Evet, ama herhalde bu bir “müzik ihtilali” olabilir, “siyasi ihtilal” değildir.
İhtilal ortamı ve sürecinde “çağdaş müzikoloji”nin ilgileneceği malzemeler olacaktır, fakat bir sonuçtan eminiz: ihtilaller müzikolojiye bir şey kazandırmazlar. Müzik bilimine hiç bir katkıları olmaz. İhtilal süreci kesinlikle müzikolojiyi geriletir. Tarihte olan budur, olacaklar da budur diye düşünüyorum.
Şu kabaca bakışını gerçekleştirdiğimiz birkaç anektot, müzikoloji açısından ihtilallerin olumlu sonuç vermediğini göstermektedir.
Tarihi müzikolojinin iki alt dalı olarak gördüğüm Müzikoloji Tarihi ve Müzik Tarihi alanında müzikologlar bu konulara eğilseler, bir tek gerçekle karşılaşacaklar. Yani sonuçta görülecek tek gerçek: hiçbir müzikolog ihtilalleri desteklememelidir.
Recep USLU