Bilmek için araştırma yapmak yılbaşı tatilini değerlendirmek için iyi bir fırsat oluyor benim için.
Yılbaşı, Hz. İsa’nın sünnet olduğu günü anma, hatırlama veya yeni bir yılı karşılama veya yeni bir yılın ilk gününü karşılama. Takvimin başlangıcını, bilimin önemini hatırlatıyor bana. Kullandığımız tarihin başlangıcını, zamanın değerini hatırlatıyor. Ne anlam verirseniz verin, bu tür gün kutlamaları yeni bir başlangıç duygusu veriyor insana.
Acaba Itri de yılbaşı kutlamış mıdır? Geçen yazımda belirttiğim gibi bu benim yılbaşı problemim. Geçen ayın başlarında yazmağa başladığım bu konuya geçmeden önce yılbaşının ne olduğuna bir bakalım.
Yılbaşı, astronomi ve tarih bilimi açısından, biten bir yılın son gününü, yeni yılın ilk gününe bağlayan gece ile başlayıp, ilk günün bitmesi ile sonuçlanıyor. Yani Allah’ın bize bağışladığı bir gün, diğer bir ifadeyle yirmi dört saat, değerlendirmek için verilmiş bir fırsat, zaman. Para verip de satın alınamayan değerlerdendir. 01 Ocağı atlayıp, doğrudan 02 Ocak gününü yaşayamayız. Böyle bir şansımız, böyle bir şeyi yapmağa yetkimiz ve yeteneğimiz yok. Yeni gün mutlaka yaşanacak.
01 Ocağın anlamı yeni yılın yeni günü olmasıdır, diğer anlamları insanlar kendileri yüklüyorlar. Yani 01 Ocak ne pagan, ne Hristiyan’dır, o bütün insanlık için sadece 01 Ocak’tır. Onda başka gerçek bir anlam yoktur. Güneş takviminin ilk günüdür. Geçmişte çeşitli takvimler kullanılmış, bazıları hala geleneksel olarak bazı ülkelerde, bazı ülkelerde de resmen devam ediyor. Fakat ne olursa olsun 01 Ocak tarihi en yaygın zamanı belirleme yönteminin bir parçasıdır. Ve üreticilerle devlet arasında iyi bir anlaşma zemini oluşturan bir takvimin başlangıcıdır. Yılbaşı, zatıyla budur, ya sıfatıyla? Bilimsel anlamda sıfatı da budur. Evet yılın ilk günüdür. Yılın ilk-günü veya yeni-günü ne Mecusi’dir, Yahudi’dir, ne Hristiyan’dır, ne de Müslüman’dır. Fakat sosyal medyada zaman zaman birilerinin çıkıp “yılbaşı” için ver yansın ettiğini okuyoruz. Hatta yazdıkları, kullandıkları uslup, farklı dinlere mensup kişilerin arasını açacak dereceye varıyor. Oysa yılbaşını birbirinden farklı şekillerde değerlendirmek isteyenler olabilir. Ona farklı anlamlar yükleyenler olabilir. Birbirimize saygılı olmalıyız. isterseniz uluslararası uzay istasyonunda hindi yiyerek, takla atarak, hristiyansanız “chrismis” diyerek, “noel baba” diyerek kutlayabilirsiniz, İslamın yaklaşımıyla “selam” yani “barış” diyerek, “ciğ köfte partisi” düzenleyerek de kutlayabilirsiniz. Anadolu Gençliği Derneği güzel bir slogan bulmuş: “Bizde Noel Baba yok, Müslüm Baba var o da bacadan girmez damardan girer”. İşte bilgilendirmenin binbir yolu, eğlenceli yolu, müzikal yolu. Kavgaya gürültüye gerek yok.
Tarihte yılbaşı, farklı tarih anlayışlarında farklı günlere gelmektedir. Yılbaşına benzeyen başka günler de vardır. Nevruz bunlardan biridir. Eski Astronomlar yılın eşit günlerini (ekinoks) tespit ettiklerinde, özellikle hayata uyanış anlamı taşıyan günü, yeni-gün anlamında nevruz kutlama adetini başlatmışlar. Bir tespiti halka öğretmenin yöntemlerinden biri ona anlam yüklemektir. Nitekim tarih boyunca nevruza da yeni gün dışında başka anlam yüklenmişse de nevruz olarak varlığını devam ettirmiştir. Muhtemelen nevruz Sumerlerin pagan inanışları zamanından başlayarak Babilliler, Asurlular ve İranlılara, daha sonra Mecusilere, daha sonra da İslam toplumlarına geçmiş olmalı. Belki de “nevruz” günü ve özellikleri astronomi alanında yüksek bilgi sahibi olduğu aktarılan İdris Peygamberin astronomik bir tespiti bile olabilir. Hatta gezegenler ile müzik arasındaki ilişkiden söz ederken İdris Peygamberi anan müzik tarihi kaynakları vardır. İdris peygamber öncesinde de tespit edilmiş olsa, ki muhtemeldir, her şeyden önce bu bir astronomik tespittir. İslam’ın ortaya çıktığı tarihten bu yana da nevruz kutlamaları devam etmiştir. Çünkü 21 Mart, yılın eşit günlerinden biridir, ilkidir, sembolik olarak baharın başlangıcıdır. Hıdırellezdir. Ve elbette unuttuğumuz daha birçok anlamları olmuştur. Fakat o günün gerçek zatıyla ve sıfatıyla ne Mecusi, ne Budist, ne Hristiyanlıkla bir ilgisi olmadığını, zamanı tespit açısından dinle-mitolojiyle bir ilgisinin olmadığını biliyoruz.
Bu yılbaşı veya yeni-gün veya nevruz geceleri müzikle uğraşanlar için işlerin açıldığı gündür. Piyasa biraz canlanır. Toplumda hareketlenme olur. Kimseye şu veya bu şekilde kutlarsanız, siz de kutsanırsınız denilemez, ama kimsenin tercihinde zorlama da yapılamaz. Yılbaşını ister İsa’nın sünnet olduğu gün, isterseniz uğurlu gün, isterseniz putlara tapınma günü olarak kutlayın, isterseniz kendinizce bir anlam yükleyin –Nitekim doğru mudur bilinmez ama Kore başkanının, “yılbaşında İsa’ya tapacağınıza anneme tapının” dediği gazetelerde yer aldı-, fakat insanları insanlara düşman edecek yorumlardan kaçınmak gerekir, hele tarihin derinliklerinde kesin olarak ne olduğunu bilmediğimiz konularda tehlikeli yorumlar yapmamak gerekir.
Müzik tarihi Klasik Türk Musikisi Döneminin bir bestekarı ve solisti olan Mustafa Itri’nin de müzikle uğraşan biri olarak yeni-gün (nevruz) besteleri yapmış olduğunu tespit edebiliyoruz. Ondan miladi yılbaşı için besteler yapmış olmasını bekleyemeyiz ama her yıl bir yılbaşı havasında kutlanan nevruz için besteler yapmış olduğunu kaynaklardan tespit edebiliyoruz. Üstelik onun bu bestelerinin sözlerini yazanlar arasında Mevlevi Dedeleri bile var: Fasih Ahmet Dede gibi. Üstelik bu besteleri zamanın Sultan ve Şeyhülislam’ın ve diğer bilginlerin, sufilerin bulunduğu meclislerde okunduğunu tespit edebiliyoruz. Bazılarının hangi yıllarda bestelenmiş olabileceği bile yaklaşık olarak tahmin edilebiliyor.
Mustafa Itri Buhurizade Panoraması (532 sayfa, satın alma online web site: morebooks.de, 2016, e-book) adlı eserde Itri’nin nevruz bestelerinden bahsedilmiş olsa da “yılbaşı” ile ilgisi ilk kez bu yazıda kaleme alınmaktadır. Bakalım hangi makamlarda ve usullerde “nevruz” besteleri yapmış?
Hafız Post’un 1660’lı yıllarında yazılan güfte mecmuasında nevruz kelimesi üzerinde yapılan araştırmada, tespit edilen bestelerden bir kaçı Farsça olup, Hace Abdülkadir, Acemler, Hacı Murad, Şeştari Murat bunlardan bazılarının bestecisidir, diğerleri Türkçedir. Bugünün takvim anlayışı XVII. yüzyılda olmadığı için, bugünün yılbaşı anlayışı o dönemin kaynaklarından araştırılamaz elbette, ama Itri’nin nevruz besteleri birer yılbaşı bestesi anlamına gelmez mi?
Aşağıda verilen müzik eserlerinin, XVII. Yüzyıl Klasik musiki dönemi bestelerinin, Mustafa Itri Buhurizade’ye (1633?-1712) ait olduğunda hiçbir kuşku olmadığı artık bilinmektedir (bk. Yukarda adı geçen panorama). Hatta bazılarının tarihlendirmeleri de yapılmıştır:
Araban evfer nakışbeste: Yâd olunsun köhne gamlar sâkıyâ nevrûzdur/ Sâid-i sîmînin et câm âşinâ nevrûzdur/ Gevher-i ma’cûn-i la’l-i dilberi nakl eyleyüp/ Nûş olunsun şerbet-i câm-ı safâ nevrûzdur. Mevlevi mensubu olan şair Fasih Ahmed Dede’nin (d. 1699) yazdığı bu şiir, Itri tarafından bestelenerek Edirne’de okunan nevruz bestesidir, 1672 yılında bestelendiği tahmin edilmektedir.
Şehnaz semai: Tâ gülşen-i çeşmimde o hûr-i neşîd görünmez/ Nevrûz ile gelse gözüme îd görünmez/ Görmez gözümüz âlemi çûn gonça vü nergis/ Tâ âyine-i sâgar-ı cemşîd görünmez. Itri’nin 1675 sonrası, muhtemelen yaşlılık dönemi bestelerinden olmalıdır.
Muhalifırak aksak semai: Nevrûz erişti bâğa şarâb istemez misin/ Sâkî bu cânı mest ü harâb istemez misin/ Sad pâre ile sînemi hûn ile bağrımı/ Bezm-i şarâba kanlu kebâb istemez misin. Itri’nin 1675 sonrası, muhtemelen yaşlılık dönemi bestelerinden biri olmalıdır. Notası günümüze geldiği ileri sürülen TRT arşivinde mevcut bestelerdendir.
Nevruz günü için yazılan şiirlerin bazıları “bahariye” adıyla anılırdı, eski soğuk kış günleri düşünülürse “bahar mevsiminin aşk mevsimi” olmasına, yeni bahar anlamında nevbahar olduğuna işaret ederek, genellikle “Bahariyeler” de nevruz günü adına yazılır ve bestelenirdi. Hatta Şirazi’nin Farsça bir bahariye şiirini hala Itri’nin bestesi olarak söylüyoruz: “Gülbün-i ıyş mi-demed”. Bu eser 1675’te bestelenmişti. Aşağıda Itri’nin Türkçe sözlü bahariye bestelerinden örnekler yer almaktadır.
Hüseyni semai: Bahâr geldi yine deste câm alınmaz mı/ O gonceden bu havâlarda kâm alınmaz mı. Itri’nin 1660-75 arası, muhtemelen Buhurizade döneminde ünlenen ilk bestelerinden biri olmalıdır. Güfte Nabi’nindir.
Hüseyni muhammes: Nâm u nişân kalmadı fasl-ı bahârdan/ Düşdi çemende berg-i dıraht itibardan. Itri’nin 1660-75 arası, muhtemelen Buhurizade döneminde ünlenen ilk bestelerinden biri olmalıdır. Güfte Baki’nindir.
Uşşak semai: Bahâr ü bâg ise maksûd hüsn-i yâri görün/ Garaz canân ise kûy-i nigâre varı görün. Itri’nin 1660-75 arası, muhtemelen Buhurizade döneminde ünlenen ilk bestelerinden biri olmalıdır. Güfte Baki’nindir.
Rast devrikebîr: Söylemez râz-ı leb-i la'lini mübhem ne tutar/ Nev-bahâr-ı hattını tâze vü hurrem ne tutar. 1666 yılında bestelenmiş olabileceği tahmin edilmektedir. Güfte sufi şair Gâfûrî.
İşte bir kısmı yukarda verilmiş eserler Mustafa Itri Buhurizade’nin “nevruz” günü adına yapılmış bir çeşit yılbaşı besteleridir.
Itri hakkında araştırmalarım hala devam ediyor, bu araştırmalar sayesinde benim için Itri’nin hayatı ile ilgili bazı muammalar ortadan kalkıyor. Aslında ansiklopedilerde sıkça karşımıza çıkan “hayatı hakkında çok az şey biliniyor” ifadelerine rastlamak, bizi, bu ifadenin gösterdiği hedefe doğru yönelmek gerektiğini gösteriyor, araştırmak gerektiği anlaşılıyor. Itri’nin hayatı ile uğraşırken Klasik Musiki Döneminin başka bestecileri hakkında da yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Nayi Osman Dede hakkında, 2016’nın son aylarında Özgen Gürbüz’ün TRT Nağme Ankara Radyosu “Tarihsel Akışı İçinde Klasik Türk Musikisi” programında yaptığım açıklamalar bu tip yeni bilgiler içermekteydi.
Maalesef, Ayhan Sarı’nın köşesine taşıdığı, yılbaşı öncesi düşen uçaktaki Rusların Kızılordu Korosu mensuplarının ölümünün ardından, yılbaşı gecesi bir teröristin açtığı ateşle bir katliam yaşandı. Bu olaylar hepimizin yüreğini burktu. Hiç ummadığımız bir anda acı bizi yakaladı. Bunun sebepleri arasında diyanet açıklamaları gösterildi. Şunun farkında olmalıyız, teröristin hedefini diyanet açıklamaları belirlemez, yukarda bahsi geçen sosyal medya açıklamaları da belirlemez. Fakat yine de yazdıklarımızda dikkatli olmalıyız. Herkes müsterih olsun. Devletimiz ve halkımız güçlüdür, en kısa zamanda teröristler karşılık bulacaklardır.
Gelecek yazı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat 2016 Ödülleri Hakkında olacaktır.
Recep Uslu