Medeniyetin temelleri üzerine yapılan bazı çalıştaylarda müziğin yer almadığını görmüş ve sorgulamıştım. Gerçekten Medeniyetin temelleri arasında müzik yer almaz mı?
Bu soru aslında kadim sorulardan biridir. Yani bizden öncekiler de bunu sorgulamışlardır.
Hemen akla gelen isimler arasında bilginin sistemleştirilmesinde öncülük eden Konfüçyüs’ten başlayarak birçok kadim insan ismi sayılabileceği gibi, Aristo gibi modern felsefenin öncülerini hatırlayabiliriz. Mutlaka müziğe değinmişler, müzikle ilgili değerlendirmeleri olmuştur.
Dinler tarihinden örneklere de rastlarız, en önemli isim Hz. Davud’dur. Bütün semavi dinlerde peygamberdir ve bütün bu dinlerin yorumcularına göre, Hz. Davud’un şöyle veya böyle müzikle ilgisi vardır. Abdülkadir Meragi’nin kitaplarında görülen Hz. Adem’in gönül alıcı sesinden ve okuduğu suhuflardan bahsetmiyorum bile.
Doğu kültüründen Farabi her halde ilk anılması gereken isimlerdendir. Siyaset-i Medeniye’sinde yönetim anlayışının temelleri üzerinde çok fazla durduğu için, her ne kadar müziğe bir yer ayırmamış olsa da, medeni insanlar için özel bir eser yazmıştır: Kitabu’l-musika’l-kebir (yani Büyük Musiki Kitabı). Onun takipçisi İbn Sina, bütün insanlık için şifa kaynağı olmasını arzuladığı Kitabüş-Şifa’sında (Şifa Kitabı) müziğe özel bir bölüm ayırmıştır.
Yani anlayacağınız müzik medeniyetin aynasıdır ve insanlığın bir ihtiyacıdır, mutlaka medeniyet içinde dikkate alınması gerekir. Nitekim Platon müziği iyi müzik, kötü müzik diye ayırırken, medeniyetin yükselmesi için bir gerekçe ileri sürmüştür. Bu gerekçenin özeti medeniyetin yükselmesi için iyi müzik yapılmalıdır, kahramanlar iyi sözlerden oluşan müzik dinlemelidir. Demek ki kötü müzik diye bir şey varmış, en azından uygarlık için, insanlık için.
Müzikoloji tarihimizde medeniyetin en canlı olduğu yıllarda müziğin gelişmeye devam etmiş olduğunu söyleyebiliriz. Veya müzik her zaman gelişmeye devam eder, ancak savaşlarda sadece acılar terennüm edilir, neşe azalır. Dolayısıyla medeniyetin ve devletin bize sunduğu huzurlu zamanların kıymetini bilmek gerek.
Hem Safiyyüddin Urmevi hem de Abdülkadir Meragi’nin müzik teorisi kitaplarını yazdıkları yıllarda dünyanın siyasi dengeleri hiç de normal değildi. Her yerde bir kaos vardı. Orta Doğu, Orta Asya ve Yakın Doğu. Ancak medeniyeti savunanların yanında hep müzik olmuştur. Ama aldanmayalım bugünün kaosları dünün kaoslarına göre daha karadır.
Bu gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Yani tarihten hem Doğuda hem Batıda Medeniyet inşa edilirken, müzik ihmal edilmemiştir. Müzikolog Manfred Bukowski’nin dediği gibi Batı’nın Rönesans döneminde Medeniyet kurmaya çalışanlar veya kurmayı hayal eden aydınlar, Medeniyetin temellerini sorgularken müziği ihmal etmemişlerdi. Rönesans aydınları, bir ülkenin yeni yetişecek asilzade neslini (yani Asil Aydın nesli) müzikle eğitmenin zorunluluğunu hissettiği zaman, Doğu’da bu uygulama yıllardır yapılıyordu. Günümüzde ilk okullarda müzik dersinin bulunuyor olması, Rönesansın bu uygulamasından kaynaklanmaktadır.
Günümüzde birlik, beraberlik, kardeşlik gibi Medeniyetin temellerini oluşturan temaları işleyen sanata, müziğe büyük ihtiyacımız var.
Şüphesiz bu oluşumda üniversitelere büyük görev düşüyor.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi yeni bir yayın çıkarmış, adı Medeniyet Sanat (sy. 1, 2015) dergisi. Üniversite bu dergisi ile medeniyetin temelinde sanat olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca bir başka husus daha var. Genellikle sanat tarihçilerin eserlerinde müziğe yer verilmez, sanat tarihi deyince sadece mimari eserlere yer verilir, bu bakış açısıyla biraz da haklılar. Ama ben “sanat” deyince “mimari, resim, müzik” anladığım için yıllardır boşu boşuna, sanat tarihi kitaplarında müzikle ilgili bilgiler; sanat ansiklopedilerinde müzikle ilgili maddeler aradım durdum. Hatta müzikle yakından ilgili olan büyük mimari tarihçisi ve ansiklopedist üstat Celal Esat Arseven’e ansiklopedisinde müziğe yer vermediği için boşu boşuna kızıp durdum. Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi’nde de durum farklı değil. Sanat tarihçilerinin bu bakış açısı acaba Rönesans Avrupası’ndan mı geliyor? Merak ettim sadece.
Elimde yeni bir dergi var: MedeniyetSanat.
MedeniyetSanat (sy. 1, Haziran 2015) dergisi müziği ihmal etmemiş. Genellikle sanat tarihi dergilerinde müzik konulu yazılara çok çok az yer verilirken, bu dergide bir kaç tane müzik tarihimizi yakından ilgilendiren makaleye yer verilmiş olması takdire şayan. Erdal Kılıç’ın müziğin insan sağlığına etkileri konusunda 1757 yılında yazılan Mecmua-yı Letaif (Hekimbaşı Abdülaziz’in) adlı bir güfte mecmuasındaki bilgiler; Esra Karaol-Deniz Tunçer’in Ali Ufki’nin eserinde usul incelemesi; Tuğba Aydın Öztürk’ün Müzikte nostalji başlıklı popüler müzik incelemesinden oluşan makaleler çağdaş müzikolojiyi yakından ilgilendiren konulardır. Başyazı Prof. Dr. Sedat Cereci’nin yazısı da müzikoloji açısından değerlendirilebilecek popüler kültür hakkındadır. Diğer yazılar Gül Sarıdikmen’in Bulgurlu namazgahı, Ayşe Kenar’ın Marmaray’da çıkan keramikler konulu “imari” sanat tarihi, Yusuf Keş-Sedat Kurt’un yazısı ise turizm ile ilgili yazılarıdır.
Dergi ayrıca makale çağrısı yapıyor. İngilizce ve Türkçe yeni makaleler arıyor. Meslektaşlarımıza bunu hatırlatalım, çünkü biliyoruz ki dergilerin yaşaması ilginin sonucudur.
Müzikle ilgili makale yazanlar, yazılarını yayınlayacak hem akademik hem de müzikle ilgili dergi bulmakta zorlanıyorlar. Ülkemizde istikrarlı çıkan bir akademik-müzik dergisi sayısı çok az. Bu derginin bunlardan biri olmasını ümit ederim. Üstelik bu dergi bir üniversite tarafından destekleniyor olması, akademik havanın devam edeceği izlenimini vermektedir. Okuyucuların dergiyle yakından ilgilenmesi derginin yaşamasını sağlayacaktır.
İstanbul Medeniyet Üniversitesini, ilk sayısı çıkan bu dergi yayınından dolayı kutlar, yayın hayatında başarılar dilerim.
Recep USLU