Mustafa Itri Buhurizade’nin Türk müziğindeki yerini bundan çok önceleri takdir edilmiş ve Türk Müziği Tarihinde zirve isimlerden biri olduğu belirtilmiştir.
Mehmet Esad Efendi, daha 1729 yılında yazdığı Atrabül-asar (eserlerin en nefisleri) adını taşıyan eserinde, kendisinden önceki ve Lale devrinin müzik eleştirisini yaparak, müzisyenler içinde Hafız Post, Çömlekçizade Recep, Mustafa Itri Buhurizade gibi bir kaç kişinin devrinin en önemli müzik temsilcileri olduğunu ifade etmiştir. Bunlardan sonuncusunu tanıdığı halde onun binlerce müzik eserinin olduğundan söz etmekle birlikte yazılı her hangi bir eserinden söz etmemiştir. Fakat şairlerin hayatlarıyla yakından ilgilenen tezkire yazarlarından biri onun “Divan”ı olduğundan söz etmiş ve bu bilgi bugüne kadar tekrarlanagelmiştir.
Mecmua türü eserlerin ise çoğunda yazar olmadığı için yazarlarını tespit etmek zaman zaman bazı ipuçlarından yola çıkmakla mümkün olmaktadır. Tahminlerde ise zaman zaman yanılmaların olması doğaldır, sonunda gerçeğe ulaşmak için yapılan denemelerdir.
Mustafa Itri Buhurizade’nin bir “hayal kahramanı” olduğu betimlemesini yapan Kanuni ve müzikolog Ruhi Ayangil üstadımız, aslında onun var olmadığını değil, bir hayal kahramanı denecek derecede hayatının karanlıklarla, yani bilinmeyenlerle örgülü ama gerçekten değerli bir müzik kahramanı olarak vurgulayıcı bir betimleme yapmıştır.
Mustafa Itri Buhurizade’nin hayatı ile ilgili bilgileri ortaya çıkarmak için iğneyle kuyu kazmak işine girişen birçok kişi oldu. Fakat bazı buluşlar bazı insanların kısmetidir veya henüz tarihin sırlarını keşfetmenin zamanı gelmemiştir, ben buna inanıyorum. Bununla birlikte daha önceki kaşifleri ihmal ettiğim düşünülmesin, onların buluşları üzerine yeni buluşlar, Mustafa Itri Buhurizade’nin hayatını bir hayal olmaktan zamanla kurtaracaktır diye düşünüyorum.
Geçen gün XVII. Yüzyıl Kaynaklarına göre Hafız Post üzerine çalışan öğrencim Mehmet Söylemez’in elde ettiği bir yazmanın incelemesini birlikte yaptık. Orada Itri’nin hiç bir yerde yayınlanmayan ve tespit edilmemiş bir şiirini bulduk, yazının sonunda o şiiri bulacaksınız. Ayrıca bir kaç kişinin uyguladığı bir müzikoloji metodunun da sağlamasını yaptım. Itri üzerinde yazdığım eserde uyguladığım metodun doğruya en yakın sonuç verdiği kanaatim, bu sağlamayla biraz daha pekişti. En azından XVII-XVIII. Yüzyıl bestecilerinin hayatlarında anıldıkları ünvanla bestelerinin kaydedilmiş olduğunu düşünüyorum, çok azında zamanla değiştirilmesinin elbette bir anlamı var. Ben de bu metodu 2015’te yayınlanan Mustafa Itri Buhurizade Panoraması (online sipariş için, moorebooks.de) kitabında uyguladım, yeni incelediğim yazma bana bunun doğru bir sınıflandırma metodu olduğunu gösterdi. Elbette dikkatli yapmak şartıyla.
Yine Mehmet Söylemez’in elde ettiği İÜ Ktp Nadir Eserler Kütüphanesi T 5525 nolu mecmuayı birlikte inceledik. Bu mecmuanın uzun zamandır peşinde idim. Çünkü, Unesco-Itri yılıyla ilgili bir bildiri sunduktan sonra konuyu devam ettirmiştim, Mustafa Itri Buhurizade’nin Panoraması (2015, moorebooks.de) adlı e-book olarak yayınlanan çalışmayı yaparken, Ethem Ruhi Üngör’ün antolojisini kullanmıştım. Bu mecmua onun kaynak verdiği ve kullandığı bir mecmua idi, hatta onun üzerine 1950’lerde yapılmış bir mezuniyet tezinden de haberim olmasına rağmen, onu da elde edememiş, E. Ruhi Üngör’ün verdiği bilgilerle yetinmek zorunda kalmıştım.
Bundan yıllar önce müzikle ilgili yazmaların peşine düşmüş, bir bibliyografyasını yapmış ve bu bibliyografyanın ardından önce Süleymaniye Ktp, ardından Millet Ktp yazmalarını tek tek elimden geldiğince inceleyerek ayrıntılı bir kataloğunu yapmaya çalışmıştım. Süleymaniye Ktp ve Millet Kütüphanesinin ardından İÜ Nadir Eserler kütüphanesinde bir süre çalıştım. Nadir eserlerden on-onbeş kadar eserin ayrıntılı tanımlamasını yaptım ve sonra... Ne yazık ki kütüphanenin zaman zaman anlamlandıramadığım, sayım var gibi sebeplerle geri çevrildiğim durumlarla karşılaştım. Bu sayım uzun süre hiç bitmedi. Geçenlerde bu kütüphanenin okuyucuya kapanma sebebinin perde arkasını gazeteci yazar Murat Bardakçı’nın köşesinde yaptığı açıklamalardan öğrendim (16 Ocak 2016 HaberTürk). 1999’da büyük bir deprem faciası yaşanmıştı. Ben hiç bir şey olmamış gibi İÜ Ktp Nadir Eserler Bölümüne gittiğim zaman, deprem dolayısıyla binanın kapatıldığını öğrenmiş ve bu olaydan sonra çalışmalara devam edememiştim. Böyle önemli bir kütüphane kısa sürede açılır sanmıştım ama boşuna beklemiştim. Açıldıktan sonra da gitmeye fırsatım olmadı, ona zaman ayıramadım.
Hatta o günlerde çok merak ettiğim yazmalardan birinin okuduğum kitaplarda üç farklı numara ile kaydedilmiş olduğunu görmüş, acaba hangisi doğru olabilir diye kafamda kurup durmuştum. Erol Sayan, üstadımızla İTÜ TMDK Müzikoloji koridorunda sık sık sohbet ederdik. Benim bu yazmalar konusundaki hakimiyetimi ve merakımı görünce, bir gün “Gel seninle bir yere gidelim, seni biriyle tanıştırayım” dedi, birlikte Ortaköy sırtlarında bir eve gittik, yolda bana Murat Bardakçı’nın evine gideceğimizi söylemiş, telefon etmişti. Murat Bardakçı ile tanışmam onun evinde oldu. Onlar sohbet ettiler, hoca beni tanıştırdı, M. Bardakçı bana sahip olduğu bazı yazmaları gösterdi, hatırladıklarımdan biri Mehmet Ladiki’nin XVI. Yüzyıla ait yazması idi. İşte bu karşılaşmada Murat Bardakçı’dan Nadir eserlerde merak ettiğim yazmanın üç numarasından hangisinin doğru olabileceğini sordum, hemen bir dosyayı açtı ve bana doğrusu budur dedi.
Yukarda andığım müzik yazmaları ve eserleri bibliyografyasından oluşturduğum 50 sayfalık listeyi paylaştığım IRCICA kuruluşunun yayınladığı Osmanlı Musiki Literatürü Tarihi adlı eserde epey teşekkür edilmesine sebep oldu. Süleymaniye Ktp., Millet Ktp., Beyazıt Devlet Ktp., kısmen İÜ Nadir Eserler yazmalarından yaptığım Müzik Kataloğu’nu ise 2001 yılında Kültür Bakanlığına gönderdim, ilk gelen olur yazısında basımı kabul edildiği ve sıraya girdiği belirtilmesine rağmen, yeni bir partinin iktidar olması ve Prof.Dr. Mustafa İsen’in adının da bulunduğu bir yeniden revizyon, yeni edebi projeler gerekçesiyle basımdan çıkarıldı.
Benim çalışmalarımı tamamlayamadığım Nadir Eserler Kütüphanesinin çok uzun süre niçin kapalı olduğunu Murat Bardakçı’nın yazısından öğrenebiliyoruz. Hatta kapalı kapılar ardında neler olduğunu, benim bi-haber olduğum gerçekleri ondan öğrendim.
Duydum ki Dr. Harun Korkmaz, akademik unvanını İÜ Nadir Eserler müzik yazmaları kataloğu üzerine yapmış, yıl 2014. İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Bölümü doktora tezi. Ne güzel. Tebrik ederim. Tezi henüz yayınlanmamış, en kısa zamanda yayınlanmasını ümit ederim. Danışmanı Prof. Dr. Zeynep Tarım’la online tanışırız, kendisini bu çalışmayı yönetmesinden dolayı tebrik ederim. İşte benim kısmet dediğim de bu. Oysa bu yazmaları defalarca görme şansı olan, görebilen belki başka şahıslar da olmuştu ama bu konuda müzikolojiye hizmet Harun’a nasip oldu.
Sözünü ettiğimiz 5525 nolu yazmanın, çeşitli eserlerden oluşmuş gibi bir izlenimi var, fakat tek tip bir yazı aynı kişinin elinden çıkmış gibi, fasl-ı hüseyni ile başlayan 160-236 arası varaklarında güfteler kaydedilmiş, güftelerin çoğunluğu Itri’ye ait olduğu görülmektedir. Ve bu yazmada Itri’nin hayatının aydınlatılmasında önemli ipuçlarından biriyle karşılaşılmaktadır. Çok güzel nesih hatla yazılmış mecmuanın 165a ve 173b’deki güftelerin başında “Itri” ve “hakir” kelimeleri görülmektedir. Güfte mecmuası inceleyenler için “hakir” kelimesi çok önemli bir ipucudur. Eserin tarihlendirilmesinden tutun da eserin sahibine, hatta mecmuanın yazarına kadar tespit için çok önemli bir ipucudur. Buradan hareketle mecmuanın Mustafa Itri Buhurizade’ye ait olduğu ileri sürülebilirse de dikkatle incelemek lazım. Güftelerin makamları ise sanki burclara göre düzenlenmiş izlenimi vermektedir. Fakat başlangıçtaki üç burçtan sonraki makam fasıllarının burçlarla ilişkisi araştırılmalıdır. Itri üzerindeki araştırmalarıma göre, eser muhtemelen 1670-1700 yılları arasındaki bir tarihte yazılmış olabilir, birinin bunu daha yakından incelemesi gerekir.
Yazmadaki yazının, Itri’nin yazısı olup olmadığı, başkası tarafından yazılmış olabilir mi, eserin yazım tarihi, eserde bulunan diğer besteciler ve Itri arasındaki ilişki vs. daha bir çok açıdan incelenmesi gereken bir eser. Ama Itri’nin hayatının aydınlatılmasında bu kadar önemli bir eserin keşfi çok geç bir tarihi olaydır. Araştırma yapmak isteyenler için iyi bir yazmadır. Unesco’nun başlattığı Itri yılının bende bıraktığı merak “Itri” olmuştu ve hala devam etmektedir.
Yazıma Itri’nin 9857 nolu eserde yeni bulunan bir şiiri ile sonlandırıyor, okuyucularımın içlerinde hissedecekleri bir Itri ile başbaşa bırakıyorum: Uzzal semai, güfte ve beste Buhurizade:
Dîdâr-ı yâri görse gönül bî-karâr olur / Görmezse kârı girye ile âh u zâr olur
Meftûnu olmamak nice mümkün görüb ânı/ Hakkâ o dilfirîb aceb şivekâr olur
Bu eserin 1665-75 yılları arasında Itri mahlasını yeni aldığı sıralarda bestelemiş olmuş olabileceğini sebepleriyle Mustafa Itri Buhurizade Panoraması eserinde açıklamışım, bu şiirin bulunduğu mecmua yaklaşık olarak 1665-1670 yılları arasında yazılmış olduğu tahmin edildiğine göre, demekki çalışmamızda ileri sürülen fikir yaklaşık olarak doğruluğu desteklenmiş olmaktadır. Bu şiir Hafız Post güfte mecmuasında varsa da güfte sahibinin Itri olduğu yeni anlaşılmaktadır.
Nice buluşlara
Recep USLU